30.04.2024 13:15:37
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Atilla ÇETİNKAYA
1 Ekim 2023 Pazar

YAYLA GÖÇÜ

“İnsanın insanlığı; taşıdığı kalple, ruhla yani vicdanı ve merhametiyle ölçülür.”

YAYLA GÖÇÜ

Atilla ÇETİNKAYA
Tüm insanların hayatının içinde olan, onları etkileyen, ellerinden tutup kaldıran büyükleri vardır. Beni de bu anlamda etkileyen kişi, dedem olmuştu. Çocukluğumu yaşadığım köyde onunla geçirdiğim zamanları unutamıyordum.

Hele yayla günleri... Birlikte odun kesmeye gidişlerimiz. Bıçkının ucundan tuttuğu o anlar… Kocaman kökleri olan çırayı çıkarmak için kan ter içinde kalır, onu yerinden çıkarmadan bırakmazdı. Hatta bir keresinde, yamaçta bulunan çıra köküne gözünü dikmiş; onu çıkarmaya karar vermişti. Saatlerce uğraştı, çıkarmaya ramak kalmıştı; altından desteklediği ağacın boşa çıkmasıyla beraber, aşağıya doğru yuvarlanması bir oldu. Allah’tan küçük sıyrıklarla kurtulmuştu.

O yıl, yayla günleri her zamankinden daha eğlenceli ve güzel geçmişti. Artık havalar iyice ısınmış ve köyden gelenlerin verdiği bilgiler doğrultusunda, ekinlerin sarardığını öğrenmiştik. Dönüş vakti gelmişti. Hazırlıklar hız kazanmış, evin kadınları çamaşırları yıkamış, ekmekleri yapmışlardı. Odunları kesip hazırladılar. Koyunların yünlerini kesip atları tımarladılar. Yayla ahalisinin telaşlı son akşamında, acı bir rüzgâr etrafı birbirine katmıştı. Onca toz toprak insanın ciğerine işliyordu. Çocuklar, bir araya gelerek oyunlar oynuyorlardı. Ağaç dallarını toplamış, etrafında türküler söylüyorlardı. Gelecek yıl tekrar görüşmek üzere vedalaştılar.

Yayla ile köy arasındaki mesafe yürüyerek altı yedi saat sürerdi. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanları toplu olarak köye götürecektik. Gece saat on iki gibi yola çıkıp sabahın ilk ışıklarıyla köye varacaktık. Dedem, ben, arkadaşlarım, onların anne babaları ile çıktık; hayvanları da önümüze kattık. Gecenin karanlığında yola koyulduk. Hoplayarak, zıplayarak kendi çapımızda eğlenerek gidiyorduk. Büyüklerimiz de kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Karanlıkdere’yi, Çatak denilen mıntıkayı geçmek üzereydik. Su içmek için orada bulunan çeşmeye yönelecekken dedem, “Buradan içmeyelim, buranın suyu güzel değil.” dedi.

Aslında daha önce traktörle oradan geçerken su içmiştik. Suyu gayet güzeldi. Dedemin ses tonundan ters giden bir şeylerin olduğunu fark etmiştik. Hayvanlar da tedirgin olmuşlardı. Çocuklara hissettirmemek adına bize de bir oyun bulmuşlardı.

“Haydi bakalım, en öndeki hayvana kim önce yetişebilecek?” dediler.

Her birimiz tüm gücümüzle koşarak sürünün önüne ilk giden olmak için yarışa girdik.

Aradan yarım saat geçmişti. Bayağı yol almıştık. Karnımız acıkmış, yorulmuştuk ama düzlüğe de erişmiştik. Gürül gürül akan derenin kenarında oturduk. İyice soluklandık, karınlarımız da doymuştu. Hava biraz aydınlandığı için dedemin yüzü ve sakalları seçilebiliyordu artık. Endişesi bitmiş ve rahatlamış görünüyordu. Konuşmaya başladı:

“Az önce yukarıda suyun kenarında ne gördüğümü söyleyeyim mi size?”

Derin bir sessizlik oluştu ve başladı anlatmaya, bana ve arkadaşlarıma dönerek:

“Oğlum senin susadığın, su içmek istediğin çeşmenin arka tarafında, ağaçların arkasında yatan bir ayı ve yavruları vardı. Gülerek veya konuşarak sen onları rahatsız etmeyesin diye senin su içmene izin vermedim. Ama ne yalan söyleyeyim, hani ben de korkmadım değil.”

Arkadaşlarımla göz göze geldik, korkudan ne diyeceğimizi şaşırmıştık. Ama en azından bir zarar görmeden köye indik, diye kendimizi rahatlatıyorduk. Köye vardığımızda rahat bir nefes aldık. Dedem yılların verdiği tecrübe ile bizleri de hayvanlarımızı da olası bir saldırıdan kurtarmıştı. Hem de ayı ve yavruları, doğal yaşam alanlarında bizim yüzümüzden huzursuz olmamıştı Herkes en az bir hafta birbirine bu olayı anlatıp durdu.

Hiçbir hayvan, kendine zarar verilmediğinde insanoğluna zarar vermez.


 


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı