26.04.2024 06:06:39
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Zekeriyya ULUDAĞ
16 Mart 2023 Perşembe

İNSAN

İNSAN
Dr. Zekeriyya Uludağ
Bilişim çağını yaşadığımız zamanlarda cesametinden hiçbir şey kaybetmeyen temel soru önümüzde durmaktadır. Bu görünüşte basit, anlaşılmasında kolay gibi görünen ancak bir türlü çözülemeyen, özü idrak edilemeyen ve ona yüklenen anlamlar bakımından bir mutabakata varılamayan insan nedir? sorusudur.

Bu konuda ilim, felsefe ve din farklı tespitler yaptığı gibi bazen de birbiriyle uyuşan cümleler de ortaya koymaktadırlar. Bu açıdan her üç alanın ortak görüşü insanın diğer bütün canlılardan herhangi bir özelliği veya birçok özelliği bakımından farklı olmasıdır. Dolayısıyla ortak özellik bakımından insan diğer bütün canlılardan üstün varlıktı.

Bilim evrimleşen canlıdan söz ederken, felsefe metafizik bir varlıktan konuşmaktadır. Semavi dinler ise yaratılan varlıktan haber verirler. Türk kültürü içinde insanın hem İslam öncesi hem de sonraki dönemde daima yaratılış teorisi ile açıklandığı görülmektedir.

Bilim her şeyi teke indirgediği gibi insanı da diğer tabiat olguları gibi açıklayabilmek için maddi prensibe dayandırmıştır. Dolayısıyla insan, kas, iskelet ve sinir sisteminden ibaret olan biyolojik, sosyal olaylar açısından toplumsal ve sahip olduğu niteliklerinin davranışlarına yansıması yoluyla psikolojik olarak açıklanmaktadır.

Felsefe ise; pozitivist-materyalist ekoller hariç metafizikî bir varlık yani madde ve ruh olarak anladığı insanı bir türlü tevhid edememiş yani birleştirememiştir. Halbuki varlık kendi içinde daima bir bütün olarak kabul edilmedikçe ne anlaşılabilir ne de açıklanabilir. Çünkü parça bütünden bir cüz ise de bütünün kendisi değildir.

Yukarıda da belirtildiği üzere ilahi dinler insanın Kadir-i Mutlak bir varlık tarafından yaratıldığını ifade ederler. İnsan kelimesi Arapça ins kelimesinden türetilmiştir. Beşer veya insan topluluğu anlamına geldiği ifade edilmektedir. Türün hem erkek hem de dişisi için insan şeklinde kullanılmaktadır. Kültürümüzde “beşer şaşar” sözü meşhurdur. İnsan kavramının unutmak anlamına gelen nisyan kelimesinden geldiği de iddia edilmektedir. İnsan ise “nisyan ile maluldür” yani hastadır, denilmektedir. Beşer eğitilmemiş, henüz bir kültürün içerisine girmemiş dolayısıyla şaşırabilen diye yorumlanabilir. İnsan ise bildiği halde unutandır.

Dolayısıyla her halükârda insanın bir eğitim veya terbiye süzgecinden geçmesi gerekmektedir ki sorumluluğunu hatırlayarak insanileşebilsin. İnsanlığın gelişim sürecinde ortaya çıkardığı medeniyet anlayışı tamamen bilimsel bir temele dayanırken insanı da diğer nesneler gibi düşünmüştür. Son üç yüz yıl içerisinde akla olan güveni ön plana çıkaran Batı düşüncesi sosyolojik bakış açısını kalkınmanın temeline yerleştirmişken kapitalist ekonomik anlayışın da sonucu olarak son yüzyıl içerisinde bunalıma düşen insanı göz önünde bulundurmaya başlamıştır. Çareyi psikoloji biliminde arayan Batı medeniyeti toplumsal kalkınma modelleri yerine bireysel dünyaya kapı aralamıştır. Artık sadece kendisi için çalışan ve kendisinden başkasını düşünmeyen “ben” egoizmi üzerine inşa ettiği, bireyselleşen ve bencilleşen bir insan ortaya çıkmıştır.

Son iki yüz yıl içerisinde batılılaşma gayretlerimizle beraber Batılı gibi olma düşüncemiz, temele bilimi alan ve pragmatist(faydacı) bir felsefe ile yoluna devam eden eğitim sistemimiz nicelik olarak gelişme gösterirken nitelik itibariyle her gün biraz daha fazla kan kaybetmektedir. Yıllarca insanı sadece biyolojik ve ekonomik bir varlık olarak kabul eden düşünceler insanın, somato-psikospiritüel yani maddi biyolojik ve psikolojik aynı zamanda manevi yani ruhsal bir varlık olduğunu unutmuş görünmektedirler.

Bizim dünyamızda insan, yeryüzünün halifesi olarak ve “eşref-i mahluk” yani yaratılanların en şereflisi aynı zamanda “alemin özü” olarak kabul edilmiştir. Bu kabul bilimin nesnel tekçi anlayışı ile felsefenin düalist ikici anlayışını aşarak Yaradan’ı esas alarak yaratılanı yani madde ile manayı birleştirmiş tevhid anlayışına ulaşmıştır. Diğer taraftan insan fıtrat itibariyle tertemiz yaratılmıştır. Bu düşünce insanın günahkâr olarak dünyaya geldiğini kabul eden Batı düşüncesinden ayrılmaktadır. Ve inanç temelleri “oku” (96/1) hitabıyla başlarken, ?” Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti” (55/4) şeklindeki ayetler semada başlayan ilk konuşma ile irfan ve kültür dünyasını kurmayı aynı zamanda verilen sözün sorumluluğuna varmayı amaç edinmiştir. Bir bakıma insan başıboş bırakılmamış, kendi sorumluluğunun farkında olarak onu Allah’a götürecek bir özgürlüğün tadına ulaştıracak olan ideali gerçekleştirecektir. Bunun yolu ise; nesneyi anlama ve açıklamanın yolu olan bilim, aklın insan için vazgeçilmez bir özellik olduğunu kabul eden felsefe ile aklın yanında ahlakın, vicdanın ve inancın bir arada varlık dünyasını okumada ve hayata aktarmada yeni bir dünya ve yeni bir medeniyet inşa etmede vazgeçilmez olduğunu anlamak ve kabul etmektir.


 


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı