12.05.2024 00:04:17
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
8 Şubat 2021 Pazartesi

DÖRTDİVAN SÖZLÜĞÜ (O - Ş)

Bu yazımız serisinde derlediğimiz A dan Z ye Dörtdivan Sözlüğümüzün O - Ş kısmı;
O
Ocakbaşı: Evde soba bacasının çıktığı ve sobanın yanında bulunan yer. Üstbıcak da denir.
Ok: Kura çekmek. Kağnıda arkadan öne uzatılan büyük ağaç.
Oklağaç: Oklava.
Okumak: Düğüne davet etmek.
Oluk: Hayvan sulanan yalak. Pınarlarda suyun akması ve birikmesi için oyulmuş ağaç.
Onatca: Güzelce. Ör.: Şu işi onatça yap. Halk dilinde zaman zaman “onaçça” şeklinde de söylenir.
Onmak: Mutluluğa, rahata ermek, sağlıklı olmak, ferahlamak.
Oranlama: Atasözü, hikâye söylemek, uydurmak. Burada kastedilen büyük ihtimalle kafiyeli sözlerdir. “Alın kirazdani, kalmaz birazdan”, “Dordurma maraş, yanıma yanaş” gibi…
Orta namazı: İkindi namazı.
Ortancılı: Ortanca çocuk.
Oruç açtırma: Toplu iftar.
Osan: Saf.
Otumacı: Misafir. Özellikle gece geç saatlere kadar oturanlara denir. Oturmakçı da denir.
Oyulgamak: Üstünkörü bir şeyi dikmek.
Ö
Öğrende: Büyükbaş hayvanları yürütmek için kullanılan ince uzun değnek.
Öğülcümek: Kusacak gibi olmak.
Öğün savmak: Her akşam bir yerde misafirlik edenler için kullanılır.
Öğürsek: İneklerin üreme zamanının gelmesi.
Öğüsger: Rüzgar.
Öhrü: Korkunç.
Öküssemek: İneklerin çiftleşme döneminin gelmesi.
Ölçermek: Ucu yanan odunları ocağa yaklaştırmak.
Öleşmek: Paylaşmak.
Örfü: Dinç, sağlam, sert.
Örü: Keçi ve koyun sürüsünü gece yarısından sonra yaylıma çıkarmak.
Örüklemek: Bir kabı ağzına kadar doldurmak. Hayvanları bir yerde sabit durup otlaması için bir yere bağlamak.
Örüzger: Rüzgar
Ötürmek: İshal olmak.
Ötürük İshal.
Övelek: Böğenek sineği.
Öyniyse: Öyleyse.
Öz: İki dağ arasındaki dere. Dörtdivan’da vadi anlamında da kullanılmaktadır.
Özek: Öküz arabasına arka ve ön dingilleri birleştiren uzun ağaç.
Özemek: Koyu bir sıvıyı su ile karıştırıp cıvıtmak.
P
Pahal: Kimseye faydası dokunmayan kimse.
Pala: Pamuklu bez parçası. Tiftikten dokunan yer sergisi. Çocuk bezi.
Papara: Bayat köy ekmeğini doğrayıp salçalı, sarımsaklı bir yemek çeşidi.
Par: 1) Tortuların tam kurumuş hâli. 2) Susuzluktan dudakları patlamış.
Patanak: Ayı yavrusu.
Patlak: Leğen.
Pavluka: Fabrika.
Pek: Sağlam.
Peket: Paket.
Pelese: Eski, işe yaramaz. Sebze fidesi.
Pırpıt: Yünden dokunan pantolon.
Pırtı: Düğünden önce gelinin elbiselerinin bir mağazadan alınması. Giyim kuşam.
Pısmak: Pusmak, çökmek. Şişin inmesi.
Pisilemek: Çocuğu aşırı sevgiyle ve nazlı büyütmek.
Pislahaç: Bazmamaç çevirmeye yarayan alet. Pisleğeç de denir.
Poça: Bohça, çeyiz.
Porumcu: Palavracı, boşa konuşan.
Potak: Ayı yavrusu.
Purç: Ağaç dallarında biten mantarımsı asalak doku.
Pusarık: Puslu.
Puşumak: Somurtmak. Küsmek.
Pürçek: Perçem.
Pürçeklenmek: Perçemli olmak.
Pürüz: Yaramaz, mızavur.
R
Rahmet: Yağmur.
Re: “le”, “la” gibi bir ünlem ifadesidir. Üre şeklinde de kullanılır.
Rehiyme: Rahime.
Romuk: Römork.
S
Sahan: Açık alan.
Salavatlamak: Uğurlamak. Dörtdivan’da hacı veya asker salavatlamak oldukça önemlidir. Hacılar ve askerler için köylerin hemen çıkışında hususi yerler bulunur.
Salgun salmak: Para toplamak için haber salmak.
Saçı: Düğünde davetlilerin damada attıkları para ve türlü hediyeler.
Sahan: Yayvan bakır kap.
Sail: Yoksul. Yardıma muhtaç kimse.
Sañ: Yosun.
Sakar: Hayvanların başındaki beyazlık.
Sako: Palto, ceket gibi üst giysi.
Salı: Uhde.
Sal tahtası: Cenaze taşınan dört kollu tahta.
Sağlak: Kırda davar ağılı.
Sağsak: Koyunların arka taraflarında yünlerine yapışan gübre.
Salım: 1. Grip. 2. Bir pişirimlik pirinç, bulgur, makarna miktarını ifade eder.
Sallangaç: Salıncak.
Salta: Entari üstüne giyilen sırmalı yelek.
Sap: Ekinin biçilmiş hâli.
Sapırdamak: Konuşma ve davranışlarda düzensizlik.
Savsalamak: Acelen doğan telaş.
Savsallı: Heyecanlı, telaşlı, aceleci.
Sayı: Dönümden küçük bir arazi ölçüsü.
Sayıntı: Saygı, görgü.
Sarıgüllü çiğdem: Yaprakları sarı çiğdem.
Sarkım: Soğuk günlerde kara benzer şekilde yağan çiğ.
Sarsağan: Sansar.
Sası: Koka su.
Savak: Sıra. Savak saymak: Sıra saymak.
Saya: Eski ahşap evlerin önündeki bitişik yapı. Buraya avlu da denmiştir. Şimdiki garajları andırır.
Sayruluk: Hastalık.
Sebehet. Sabahat.
Seğirtmek: Koşmak, acele etmek.
Sehet: Saat.
Sehim: Kura çekiminde herkese düşen pay.
Sekgüdük: Esnek değneklerle oynanan bir oyun.
Sekmek: Uğramak, gelmek.
Selavatlamak: Uğurlamak.
Sele: Hayvanlara saman verilen büyük sepet.
Seltindemek: Bir an dengesi bozulmak.
Semehet: Semahat.
Seme: Ekşi. Salak, sersem.
Senir: Dağ ve tepelerin arasındaki sırt.
Sergü: Eski evlerde içine kap kaçak konan açık dolap.
Seyis: Dişi keçi.
Sıkravu: Cimri.
Sıkraz: Cimri.
Sındı: Makas.
Sinirsek: Etin sinirli kısmı. Odunun sert kısmı.
Sirke: Bit yavrusu.
Soğukluk otu: Semizotu.
Sınangulu: 1. Sınanmış, denenmiş. 2. Bilge kişi. 3. Tekin olmayan yer. Gidilmesi hayır getirmeyen yerler.
Sıracalı: Boş gezen, iş gücü olmayan, hasta..
Sıruk: Sırık. İnce uzun deynek. Bazen mecaze uzun boylu insanlar için kullanılır.
Sıvatlık: Köylerde bulunan ve çamaşırların yıkandığı yer. Çamaşırhane.
Sıyırtmaç: Sığırtmaç, çoban.
Siftinmek: Bir iş yaparken oyalanmak.
Siğil: Eldeki sivilciler.
Sime: Küçük tuvalet.
Sinsin: Düğünde müzik eşliğinde ateş etrafında dönerek oynanan oyun
Sirit: Pişmiş kaz yağıyla yağlanan yufkaya denir.
Siyil: Odunu kırmak için kullanılan büyük ve sivri çivi.
Soğulmak: İneğin sütünün kesilmesi.
Sominya: Kadınların inek sağarken kullandıkları tabure. Ayrıca tahtadan yapılan yüksek yatak da bu adla bilinir.
Sokakçı: Misafir.
Sormak: Emmek.
Somut: Konuşmayan.
Soru: Asık suratlı.
Soku: Bir şey saklamak için kullanılan yer.
Sorak: Bebeğin ağzına tülbent içinde verilen üzüm, lokum gibi şeyler.
Sorudak: Asık suratlı.
Sorutmak: Ayakta durmak, dikilmek.
Soyak: Grup hâlinde gidiş şekli.
Soyka: Soyulup hayvana yedirilen ağaç kabuğu.
Soyma: Kabuğu soyulmuş söğüt dalı.
Söbe: Tam yuvarlak olmayan nesneler için kullanılır.
Söğünmek: Sönmek.
Söyletmelik: Gelin ve damadı konuşturmak için verilen hediye.
Su çömçüsü: Su içmeye yarayan nesne.
Sükkam: Nezle.
Sülgüç: Bulaşık süngeri.
Sümsük: Yumruk. Sumsuk da denir.
Sundurmak: Yukarıya vermek.
Sunturaç: Ayağı nallanacak hayvanların tırnağını kesmeye yarayan alet.
Susa: Asfat yol.
Sargınlık: Kişiler arasındaki yakınlık, sevgi ve dostluk bağı.
Sübüre: Yoğurtlu hamur yemeği.
Sümdük: Davetsiz olarak her yerde bulunan kişi.
Sümürtlemek: Suyu, ayranı kaptan bardaksız ve bir nefeste içmek.
Sünmek: Ölümü beklenen hastanın yatışı.
Sürgüç: Bulaşık bezi.
Süvari: Pantolunun din kısmına konulan yama.
Sünge: Fırını süpürmeye yarayan malzeme. Taş fırınlarda süpürmek için kullanılan bir araç.
Sürütme: Kına gecesinde kadınların oynadığı daha çok ayak hareketlerinin öne geçtiği bir oyun.
Sütlük: Köyün sütlerinin hazır hâle getiriliği yer.
Süzekli: Süt sağmaya yarayan bez.
Ş
Şak: Bölüm, parça, dilim.
Şalaman: Yüze gülen, dalkavuk.
Şallak: Üstü başı yırtık, dağınık kimse.
Şap: Hayvanların ayakların çıkan bir tür hastalık.
Şapla: Bir ot çeşidi. Önce haşlanır. Üzerine yoğurt dökülüp yenir.
Şarlak: Şelale.
Şarpı: Başörtüsü.
Şartasız: Utanmaz kimse.
Şayak: Pantolon.
Şelelen: Coşkulu ortam, şenlik.
Şıfıyga: Şefika.
Şıngırdak: İneklerin çanı.
Şırgınlı: Yüzü gözü pis, çapaklı kişi.
Şibit: Yufka.
Şina: Araba tekerleğine geçirilen demir halka.
Şişek: Bir yaşından büyük dişi koyun.
Şom: Uğursuz.

--- Devam Edecek --- 5 ---


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı