12.05.2024 01:49:23
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
6 Şubat 2021 Cumartesi

DÖRTDİVAN SÖZLÜĞÜ (K - N)

Bu yazımız serisinde derlediğimiz A dan Z ye Dörtdivan Sözlüğümüzün K – N kısmı;
K
Kababaşlak: Başı açık halde olmak.
Kadımalak: İlkbahar geldiğinde toplanan ve yenen bir ot çeşidi.
Kafakağıdı: Nüfus cüzdanı.
Kakırdak: Çorbaya konulan dondurulmuş iç yağı.
Kalgımak: Koşmak.
Kalkan dikeni: Deve dikeni.
Kanak sakızı: Karakavuğa benzer bir otun özünden yapılan sakız.
Kandıl: İçi astarlı, saman selesinden büyük örme sepet.
Kanırmak: Çiviyi sökerken eğip bükmek.
Kanlıca: Alada kanlıcası türü vardır.
Kanlıca: Kırmızı renkte ve yenebilen lezzetli bir mantar türü.
Kapama: Testide pişirilen etli pilav.
Kapcuk: Ekinin içinden çıkan bir ota denir. Ekin yaş olursa daha fazla çıkar. Bazı meyvelerin dış grupları da böyle isimlendirilir.
Kara gabuk: Kestane
Karaca: Çörek otu.
Karaçav: Kağnının iki yanına uzatılan sırıklar.
Karakavuk: Baharda yetişen ve yenen bir ot.
Karasu: Kaynak suyu.
Karevle: Ayakkabı.
Karık: Bahçede sebde ekilen bölümler.
Kasım: Halk takviminde, Kasım ile Mayıs arasındaki 180 günlük zaman dilimi. Kış mevsimi.
Kasmabalığı: Bir balık çeşidi.
Kaş: Toprak dam.
Kaşavuğ: Kaşağı, at tarağı.
Kaşıklağ: Kaşık konulan sepet, kaşıklık.
Katırkulağı: İlkbahara ortaya çıkan ve yenen bir ot çeşidi.
Kav: Söğüt ağacının köke yakın yerinde oluşan mantarımsı doku.
Kavsara: Sepet, göğüs kafesi.
Kavurga: Ateşte kızartılmış tahıl.
Kavut: Kavrulmuş tahıl unu. Leblebi ve kuru ahlat tozuna da denir.
Kazguç: Çiğdem kazmak için kullanılan bir alet.
Kedibatmaz: Bir tatlı çeşidi.
Kelesti: Gölge. Göz önünden aniden geçen şeyler.
Kemre: Hayvan gübresi.
Kendürük: ekmek yapmak için ekmeğin üzerine konan örtü.
Kenef: Tuvalet.
Kerç: Kinayeli konuşma. Birine laf dokundurma.
Kerdahlı: Kılık kıyafetine aşırı önem veren kimse.
Kirtelmek: Toplanmak, yığılmak, bir araya gelmek, sıkılaşmak.
Kerti: Çendik, işaret.
Kertmek: 1. Kesmek, kırpmak. 2. Ağaçların baş kısımlarını oval hâle getirmek.
Kesek: Sürülmüş tarlada bulunan toprak parçası. Tardaki sert, çimenli yerler.
Kesene: Bir işi götürü almak.
Kesenkes: Muhakkak, kesinlikle.
Keşir: Havuç.
Kevsen: Samanla karışık tahıl. Malama da denir.
Kığ: Kuru koyun veya keçi gübresi.
Kılavlamak: Bileylenen bıçağın yüzlerinin ince eğe ile temizlenmesi.
Kıldırgıç: Sallanarak ve eğri bürü yürüyen.
Kıran: Öldürücü hastalık. Salgın.
Kırçmak: Koparmak.
Kırgı: İşe yaramaz, verimsiz yarık arazi.
Kırıdak: Kendini beğenmiş. Gostak da denir.
Kırkayak: Tır.
Kırklık: Koyunların yünü ve keçi tiftiğini kırkmak için kullanılan alet.
Kırma: Kalın şekilde öğütülüp hayvanlara verilen arpa.
Kısık: İki tepe arasındaki geçit.
Kısımlamak: Tek elle bir şeyi avuçlamak. Hapazlamak da denir.
Kısır kınası: Herkes davetli olmaz. Bir oyun ve eğlence türüdür. İnsanlar kendi arasında eğlenmek için düzenlenir.
Kışlama: Sonbahar aylarında yaylaya göç etmek.
Kıvırdım: Düğünde çeyizin cinsi, miktarı ve fiyatının tespit edildiği yazılı tutanak.
Kirellik: Banyo yapılan yer.
Kirt: Sert, kart.
Kişelemek: Tavuğu kovalamak.
Koçalak: Bahar aylarında kırda yetişen ve yenen bir ot çeşidi.
Koçguğuz/Goçguğuz: Köstebeklerin çok sevdiği bir yiyecek. Turp gibidir ve toprağın altında yetişir. İnsanlar da yer.
Kofalmak: Sevinmek. Gurur duymak.
Koğlaşmak: Birinin dedikodusunu yapmak.
Koğu: Dedikodu.
Koğucu: Dedikodu yapan. Laf getirip götüren.
Kokak: Pis.
Kolan: Semeri eşee bağlayan yassı kuşak.
Kolçak: Çalışma esnasında kolların kirlenmesini engelleyen kolluk.
Konak: Saçtaki kepek. Köy odasına, bekçiye ve imama yemek verme sırası.
Kongur: Öcü, umacı.
Kotarmak: Yemeği başka kaba boşaltmak.
Koyultmaç: Koyun sütü ile yapılan tatlı yiyecek.
Koyultmak: Sütün koyulaşması.
Köçek: Düğünlerde oynayan erkek çengi.
Köfter: Cevizli sucuk.
Köfün: Taş kadar sert olmayan kist.
Kölebekir: Bir balık çeşidi.
Kömme: Kızgın kül içinde pişirilen çörek türü.
Köpen: İşe yaramayan çul.
Körduman: Göz gözü görmediği zamanlarda ortaya çıkan sis.
Körenlemek: Sönmeye ve iyi olmaya başlamak.
Körük: Demirci atölyesi.
Körükmek: Korkmak, çekinmek.
Kösere: Balta bilemeye yarayan alet.
Köstek: At ve eşeklerin uzaklara gitmemesi için iki ayağına takılan zincir veya urgan.
Kösülmek: Uzanıp yatmak, sere serpe oturmak.
Kösüre: Kesici aletleri bileme aracı.
Köşmen: Şişmanca.
Kötücü: Bir şeyi bilemeyen ve yapamayan.
Köy gezeği: Korucuların inekleri geniş çayırlarda otlatmasına denir.
Köyçü: Bahçe. Evin avlusu.
Köygöçüren: Bahar ve mayıs aylarında tarlalarda açan mor bir çiçek.
Kubaşık: Ücretsiz olarak birine yardım etmek.
Kubat: Öcü, korkulacak şey.
Kulak tözü: Kulağın arka tarafı.
Kullap: Eski menteşelere denirdi.
Kundak: Kedi yavrusu.
Kunduru: Bir buğday çeşidi.
Kunnacı: Hamile hayvan.
Kunnamak: Köpeklerin doğurması.
Kuruluk: Odunluk.
Kuş tiridi: Bulamaç şeklindeki bebek yiyeceği.
Kuşene: İçine yemek konan bakır kap.
Kuytak: Kuytu yer.
Kuyulmak: Acının hissedilmesi.
Kuzalık: Tavan arası.
Kuzulacı: Hamile koyun.
Kuzuluk: Koyunlarda kuzunun eşliği.
Küçülü: Nazlı, her istediği yapılan çocuk.
Külçe: Küçük bazlama.
Küllü: Türlü.
Küllük: Ocak külü ve çöp dökülen yer.
Kümbül: Patates.
Kömüş: Manda.
Künge: Toz, çöp, süprüntü.
Kürke yatmak: Tavuğun kuluçkaya yatması.
Kürklemek: Tavuğun yumurtaya yatma zamanının gelmesi.
Kürtün: Kar yığını. Rüzgarın bir yere yığılmasıyla meydana gelir.
Kürük: Küçük kulaklı koyun ve keçi.
Küskü: Kalın ve uzun bekçi değneği. Kapıların açılmaması için dayanak olarak kullanılan ağaç dalı.
Küştüre: Tahtanın yüzüne düzeltme aracı. Ağaç rendesi.
Küt: Kötürüm kimse. Yürüyemeyen, romatizmalı kişi.
Kütlük: Yorgunluk, bitkinlik.
Kütül: Soğanla kavrulmuş bulgur yemeği.
Küydelemek: Bir şeyi nereye denk gelirse gelsinbir yere atmak.
Küymek: Bir yerden atlamak.
Küyner: Bir ağaç çeşidi.
L
Lâbit: Kesinlikle.
Laf gavutlamak: Konuyu değiştirmek, duymazdan gelmek. Örnek: Teyzeme yaşını sordum, laf gavutladı.
Laylon: Naylon. Plastik eşya.
Lebet: Nöbet, sıra.
M
Mahlamak: Aşırı yorgunluk veya yemek yemekten ötürü hareket edememek.
Mahna: Bahane, uydurma.
Makadam: Taş döşenerek yapılan yol.
Makta: Dağda tomruk çekimine denir.
Makkule: Makbule.
Malak hamuru: Un, yağ ve şekerle yapılan tatlı.
Mâlihül: Kafada döndürüp dolaştırılan düşünce.
Mamber: Muammer.
Manca: Yemek.
Mancar: Bir ot çeşidi.
Mandal: Sokak kapısında asılan eski kilitlere denirdi.
Mani mani: Devamlı.
Martaval: Şaka, mizah.
Matçalı: Pis.
Mayasır: Basur.
Mayha: Panayır.
Mazak: Meşe ağaçlarından toplanır. Yuvarlaktır. Eskiden bununla misket oynarlarmış.
Mecelleşmek: Mücadele etmek.
Meh: Al anlamında kullanılan ifade.
Mehel olsun: Ders olsun, tecrübe edinsin.
Melse gaşavusu: Ortalığı karıştıran kişiler için söylenen bir deyimdir.
Melehet: Melahat.
Melemet: Kavi olmayan. Örnek: Bayrak direğini melemet yapmışlar.
Memişhane: Tuvalet.
Menemme: Herhalde.
Merdiman: Merdiven.
Mernecim: Çalgısız yapılan düğün.
Mertek: Düz tahta.
Meryan: Meryem.
Mesel: Masal, bilmece.
Meşkef: Çok fazla kir için kullanılan tabir.
Met: Çelik çomak oyununda kullanılan kısa değnek parçası.
Metire: Metre.
Meyamısan: Anlaşılan.
Mıkdar: Muhtar.
Mındar ot: Baharda çıkan kötü kokan ot.
Mındar: Mundar, çürümüş.
Mıransamak: Kedilerin çiftleşme döneminin gelmesi.
Mırık: Kaygan çamurlu zemin.
Mısdafa: Mustafa.
Mısmıl: Temiz.
Mıymız: Uyuşuk, sadık olmayan.
Miltan: Gömlek.
Minever: Münevver.
Minne taşı: Eşik taşı.
Minne: Eşik, temel, mihenk.
Miyancı: Arabulucu. Sağdıca da denir.
Mizevür: yaramaz.
Möşün: Meşin.
Mucur: Sekiz kiloluk ekin ölçme kabı.
Musmul: Yenebilir şey.
Musufa: Sedir, seki.
Muzur: Yaramaz.
Mücmel: Topal, sakat.
Mücüre: Kilitli küçük sandık.
Mücürüm: Topal, sakat.
Mühlüz: Müflis, para olmayan.
Müvret: Mürüvvet.
Müzevür: İşgüzar.
N
Nacak: Küçük balta.
Nagıl: Düğünlerde üzerine hediye asılan ağaç benzeri bir süs eşyası.
Nahandı: Epeydir, ta öncelerden.
Nakıs: Aksi, huysuz.
Namazlağ: Seccade.
Nemben: “Ne bileyim ben!” anlamında kullanılır.
Nezelmek: Kumaşın eskiyip incelmesi.
Niyman: Çokça.

--- Devam Edecek --- 4 ---




Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı