20.05.2024 15:38:55
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
1 Mayıs 2022 Pazar

BOLU'DA BAYRAMÎLİK VE BIÇAKÇI ÖMER DEDE

BOLU’DA BAYRAMÎLİK VE BIÇAKÇI ÖMER DEDE
Bolu’da Bayramîlik
Bayramiyye, Hacı Bayrâm-ı Veli’ye isnad edilen bir Türk tarikatıdır. Uzun yıllar Anadolu’da ve İstanbul’da etkin bir şekilde rol oynamış tarikatların başında gelir. Tarikatın piri Hacı Bayrâm-ı Veli, Ankara’nın Solfasol köyünde dünyaya gelmiştir. Doğum yılı olarak 1352 yılı kabul edilmektedir. Vefat yılı ise 1433’tür.

M. 1429 tarihinde tanzim edilen Seyyid Abdülkadir b. Yusuf İsfahanî Vakfiyesi’nde kendilerinin henüz hayattayken büyük bir üne sahip olduğu görülmektedir:

“Kutbu evliyâ-i ve’l-arifîn, el-hâdî ila tarîki’l-hakki ve’l-yakîn, ve’l-vâkıfü’l-esrâri’l-vâsîlîn, mergûbu’l-alemîn, mürşidi’l-halâiki’l-ecmaîn, eş-Şeyh Hâcı Bayrâm ibni Ahmed bin Mahmûd âfî anhümü’l-Vedûd.” (Abdülkerim Erdoğan, Ankara’nın Manevi Mimarı Hacı Bayram-ı Veli, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yay., Ankara 2011, s. 10.)

Kendisine nispet edilen Bayramiyye, Hacı Bayram-ı Veli’nin halifeleri Bıçakçı Ömer Dede (Ömer Sıkkîni) (v. 1470) ve Akşemseddin (v. 1460) tarafından devam ettirilmiştir. Hacı Bayram Veli’nin erkânı bir başka koldan Akbıyık Sultan, Hızır Dede, Muhyiddin Üftâde ile Aziz Mahmud Hüdâyî’ye ulaşmaktadır. Bundan sonra Bayramiyye, Celvetîyye olarak karşımıza çıkar.

Bayramîliğin en önemli kollarından biri Akşemseddin tarafından kurulan Şemsiyye’dir. Tarikatin bu kolu devlet tarafından da desteklenmiştir.

Burada dikkat çeken husus Hacı Bayram Veli’nin iki önemli halifesinin Bolu-Göynük’te yerleşmiş olmalarıdır. Göynük, bir süre Hacı Bayram-ı Velî’nin iki halifesini de burada ağırlamakla Bayramîliğin merkezi haline gelmiştir. Tarikatın esası buradan neşredilmiş, Bayrâmî dervişleri buradan civar memleketlere yayılmıştır. Bu husus Sadık Vicdanî gibi araştırmacıların da dikkatini çekmiştir.

Bolu’da Bayramiyye tarikatine mensup şair ve sûfîlerden hareketle burada Bayramîliğin en yaygın tarikatlardan biri olduğunu kabul edebiliriz. Bu hususta yapılacak inceleme ve araştırmalar neticesinde konuyla ilgili daha net hükümlerin verilebileceği ortadadır. Bizim bu konuda yaptığımız araştırmalarda Bolulu Hanif adlı bir şairin yazdığı şu beyit dikkat çekmektedir:

‘Âşık-ı dil-şodeden kimi suâl itmelidür
Zümre-i ehl-i meşâyıh Hâcı Bayrâm’ı bilür

(Rabia Başer, Bolulu Hanif Divanı, Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2018, s. 22.)

Bolu’ya bağlı Tekkeköy’de 15. Yüzyıl’da yaşayan mutasavvıflardan birisi olan Ümmî Kemâl hazretlerinin de Hacı Bayram Veli hazretleriyle yakın bir ilgisi vardır. Kaynaklarda ve türbede yer alan bilgilerde Ümmî Kemâl’in çağdaşlarından Hacı Bayram-ı Veli’yle olan ilgisinden söz edilmektedir. Menkıbe’de Hacı Bayram Velî’nin Ümmî Kemâl’i tanıdığına ve onun yüksek hallerini bildiğine dikkat çekilmektedir. Kemâl Ümmî Divanı’nda bulunan Hacı Bayram Veli’yle ilgili bir şiir de Ümmî Kemâl’in Somuncu Baba’nın vefatından sonra ona bağlandığı yolundaki görüşleri desteklemektedir. Menâkıbname’deki şu mısralarda Hacı Bayram-ı Velî’nin Ümmî Kemâl’in her fırsatta hatırını sorduğu, gelen gidenlerle ona daima selam gönderdiği, bu iki azizin aynı dönemde yaşadığı, birbirlerinden haberdar oldukları ifade edilmektedir.

Husûsâ Hacı Bayrâm gibi sultân
Mübârek hâtırın sorardı her ân

(Özellikle Hacı Bayram gibi bir sultan, onun mübarek hatırlarını her an sorardı.)

Gün olmazdı yüzini görmeyeydi
Selâmını yahud irgürmeyeyedi

(Yüzünü görmediği yahut selamını göndermediği bir gün olmazdı.)

O sultânıla hem-‘asr olmışıdı
Biribirin ‘acâ’ib bulmışıdı

(Onunla aynı yüzyılda yaşamışlar ve birbirlerini şaşılacak bir hâlde bulmuşlardı.)

Dir idi bu kişi genc-i Hudâdır
N’ola ümmî ise sâhip-edâdur

(-Hacı Bayram- derdi ki, bu kişi Allah’ın hazinesidir. Ümmî ise ne var bunda, naz makamındadır.)

Anılur ümmîlikle gerçi nâmı
Tarîkat ehlinin budur be-nâmı

(Gerçi nâmı ümmîlikle anılmaktadır fakat tasavvuf yoluna girenlerin nâmı budur.)

(Ramazan Sarıçiçek, “Menâkıb-ı Kemâl Ümmî ve Bolu”, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 17, İstanbul 2016, s. 302.)

Bolu’da Bayramîlik yolunun izlerini takip etmemizi mümkün kılan durumlardan bir diğeri Muhammediye okuma kültürüdür. Bu eser, Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin Gelibolulu halifesi Yazıcızâde Mehmed’e aittir ve Anadolu’da Mevlid’den sonra en çok okunan eserlerin başında gelmektedir. Bolu ve ilçelerinde Muhammediye’nin yazma ve matbu nüshalarına ulaşmak mümkündür.

Bıçakçı Seyyid Ömer Dede (v. 1470)
Hacı Bayram-ı Veli’nin halifelerinden biri Bıçakçı Ömer Dede’dir. Ömer Sıkkînî veya Emir Sıkkînî diye de bilinmektedir. Bıçakçı Ömer Dede, Melâmiliğin piri kabul edilmektedir. Kendisiyle ilgili kaynaklarda çok az bilgi bulunmaktadır. Menâkıbnâmeler, Hacı Bayram-ı Velî’nin kendisinin getirdiği suyu içtiği, diğer dervişlerin getirdiği suyu ise yanındaki bir kaba boşaltmasından ve ayrıca şeyhi tarafından kendisine kisve ve hırka verilmesinden ötürü Bıçakçı Ömer Dede’yi bir kol kurucusu olarak gösterirler. Ömer Sıkkînî ve Akşemseddin’in türbeleri Göynük’te bulunmaktadır. Bu iki türbe dedevlet tarafından yaptırılmıştır. Bolu salnâmelerinde konuyla ilgili şöyle bir kayıt yer almaktadır: “Ebu’l-feth Sultan Mehmed Han –tâbe serâhu- hazretleri muâsırîn-i kirâmından meşhur Akşemseddin ve Ömer Sıkkîn hazerâtı derûn-ı kasabada medfun olup türbe-i şerifeleri sâye-i hasenât-pirâye-i hazret-i hilâfet-penâhîde müceddeden Hazine-i Hâssa-i Şâhâne’den inşa ettirilmiştir.” (Güray Önal (Haz.), Osmanlı Devri Kastamonu Vilayeti Salnâmelerinde Bolu Sancağı İkinci Cilt (15-21), Bolu Araştırmaları Merkezi Yay., Bolu 2011, s. 788.)

Ömer Sıkkînî’den sonra Bayramî-Melâmî gelenekte sohbet öne çıkmış, tarikat giysileri ve diğer bazı teferruatlar atlanmıştır. Ancak Melâmiler Osmanlı döneminde şiddetli takibata uğramışlar, İsmâil Ma’şûkî ve Hamza Bali gibi Melâmî erenleri şehit edilmişlerdir. İdris-i Muhtefî gibi ve onun izinden giden Melâmîler ise bu tür hadiselerden ötürü gizlenme yoluna gitmişlerdir.

Bıçakçı Ömer Dede, Melâmîğin orta kolunun kurucusu olarak kabul edilmekte ve kendisiyle beraber Göynük’ün bu kolun merkezi olduğu Sadık Vicdânî tarafından ifade edilmektedir: “Orta Devre Melâmîleri: Hicretin dokuzuncu asrında, Bolu Sancağı’nın Göynük Gazası, merkez ilçesinde doğup mümessil ve müntesibleri Melâmiyye-i Bayrâmiyye adını alan şeyhlerdir.” ((Sâdık Vicdâni, Tarikatler ve Silsileleri (Tomâr-ı Turûk-ı ‘Aliyye), Yay. Haz.: İrfan Gündüz, Enderun Kitabevi, İstanbul 1995, s. 21.)

İlk devre Melamileri Hicrî üçüncü asırda Nişabur’da ortaya çıkmıştır. Son devre Melâmîleri ise Üsküp’te ortaya çıkmış, Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî’ye mensup olanlar bu kolu meydana getirmişlerdir. (Aynı eser, s. 19.)

Kaynaklarda onun müritlerinin çokluğundan söz edilmektedir.

Sadık Vicdânî’nin Tomar’da kaydettiğine göre Hacı Bayram-ı Velî’nin vefatından sonra Akşsemseddin, Göynük’e yerleşti. Bayramî dervişleri onun çevresinde toplanmaya başladılar. Her gün zikir meclisi kurulur ve bu meclise Bıçakçı Ömer Dede de geldiği hâlde zikir halkasına girmeyip bir kenarda dururdu. Bu hadiseye pek çok sıkılan Akşsemseddin, Bıçakçı Ömer Dede’ye neden zikir halkasına girmediğini sordu. Üstüne de başındaki tacını alacağını söyledi. Bu muhavere neticesinde Ömer Dede şöyle dedi: “Mademki alırım diyorsun. Yarın cuma namazından sonra bizim eve gelirsiniz. Cenâb-ı Hakk dilemiş ise, tacı da, hırkayı da teslîm ederim.”

Sonraki gün Ömer Dede, evinin avlusunda büyük bir ateş yaktı. Sonra kendisini bekleyen Akşemseddin’in ve dervişlerinin yanına gitti. Onlara dönüp “Buyurun bize gidelim. Tacı ve hırkayı teslim edeyim” dedi. Akşemseddin ve müritleri Ömer Dede’yle birlikte Ömer Dede’nin evine gittiler. Ömer Dede, başındaki tacı ve üstündeki hırkasıyla ateşin içine girip ortasına oturdu. Sonra kalktı ve ateşin içinden kendisine hiçbir şey olmadığı hâlde dışarıya çıktı. Sadece başındaki tacı ve hırkası yanmıştı. Kendisine en ufak bir zarar gelmemişti.

Kaynaklarda bu hadisenin uzun zamanlar halk arasında Göynük’te anlatıldığı nakledilmektedir. Rıfat Bey, Lügat-i Tarihiyye ve Coğrafiyye’de Melâmiyye-i Bayramiyye’de tac ve hırka gibi kıyafetlere yer verilmeyişini bu hadiseye bağlamaktadır. (Sâdık Vicdâni, Tarikatler ve Silsileleri (Tomâr-ı Turûk-ı ‘Aliyye), Yay. Haz.: İrfan Gündüz, Enderun Kitabevi, İstanbul 1995, s. 29-31.)
Dr. Yasin ŞEN




Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı