20.05.2024 17:31:27
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
9 Mayıs 2022 Pazartesi

15. Yüzyıl'da Bir Mutasavvıf GÖYNÜKLÜ SEFERŞÂH

15. Yüzyıl’da Bir Mutasavvıf
GÖYNÜKLÜ SEFERŞÂH
Göynüklü Emir Hüseyin Enisî’nin kaleme aldığı Menâkıb-ı Akşemseddin’de Seferşah adında âlim ve mutasavvıf bir şahsiyetten söz edilir. Bu yazıda hayatı hakkında pek fazla bilgi olmayan Seferşah’ı söz konusu etmek istiyoruz.

Seferşah, Ali adında Göynüklü bir tüccarın oğludur. Tüccar, Akşemseddin hazretlerinin komşusudur. Menakıp’ta anlatıldığına göre tüccarın üç oğlu vardır. Bir gün bu adam oğlanlarını yanına alıp bunları Akşemseddin hazretlerinin yanına dua ve himmet almaya götürdü. Akşeyh, bir müddet murakabe hâlinde kaldıktan sonra oğlanların büyüğünün ticaretle meşgul olmasına, diğer ikisinin ise okumasına işaret etti. Akşemseddin hazretlerinin ticaretle meşgul olsun dediği büyük oğlan, zengin oldu. Hindistan taraflarına ticarete gitti. Orada vefat etti. Okusun dediği ortanca oğlan âlim ve kâmil bir kimse oldu. Bursa’da bulunan Orhaniye Camii’nde imam oldu. Kendisine “Mevlânâ Muharrem Halife” derlerdi. Bu camide kırk yıl imamlık yaptı.

Adamın en küçük oğlunun ise adı Seferşah’tı. O da döneminin bütün zahir ilimlerini tahsil etti. Kelam ilmine ve felsefeye meyletti. İstanbul’a gitti. Burada kendisi gibi dokuz kişi daha buldu. Aslında bunlar seçkin insanlar ve telif eserleri olan âlim şahsiyetlerken zamanla inkâra düştüler. Hatta İstanbul’da bunlar “aşere muhabbese” (on habis kimse) diye anılır oldu. Cuma günü halk camiye giderken bunlar meyhaneye gidip sarhoş olurlardı. Meyhanede birisi bir yere çıkıp camideki imam-hatibi taklit edip dalga geçerdi. Meşru olmayan laflar ederlerdi. Bir gün yanlarına bir bölük yeniçeri geldi. Bunların yanında içki içmeye başladılar. Yeniçeriler bunlara bir miktar içki gönderdi. İçtikçe içtiler ve iyice sarhoş oldular. İyice sarhoş olunca iki kişi peş peşe aşağıdaki mısraları söyledi:

Aceb mest eyledi bizi şu karkafdan gelen karkaf
Tağıtdı asker-i gussa hücûmından anun saf saf

(Bu karkaftan gelen karkaf yani içki bizi nasıl sarhoş etti! Bu karkaf gam askerlerinin hücumunu saf saf dağıttı.)

O zamanlar yeniçerilere lakap olsun diye “içki” anlamında “karkaf” denirmiş. Bunların hâli bunun üzerine şehirde iyice bilinir oldu. Hatta padişah Fatih Sultan Mehmed bile bunların hâllerin, duydu. Padişah bunların yakalanmasını emretti. Bunu haber alır almaz bu on kişi derhal dört bir yana dağıldılar. Her biri bir yana gitti. Kimse bunları bulamadı. Bu yazının konusu olan Mevlânâ Seferşâh da Arabistan diyarına gitti.

Seferşah, mukaddes topraklarda çok gezdi. Evliya ve enbiyaların mezarlarını ve makamlarını ziyaret etti. Buralarda mücavir olarak kaldı. Hâlinden pişman olup Allah’a çok yalvardı. Allah inayet etti ve Seferşah’ı içine düştüğü kötü yoldan kurtardı. Sonunda Seferşah Anadolu’ya geldi. Göynük’e gidip Akşemseddin hazretlerinin huzuruna geldi. Ona irade getirip derviş olmak istediğini söyledi. Akşemseddin de “Ol!” dedi fakat onun yaşlılık yıllarıydı. Onu Kayseri’deki halifesi İbrâhîm Tennûrî hazretlerine yolladı. Ayrıca ona, İbrahim Tennûri’ye söylemek üzere “Şöyle bir kitap yazsın!” diye emir buyurdu. Seferşah yola çıktı. Ankara’ya uğradı. Burada şeyhe hediye olsun diye bir kaftan diktirdi. Bu kaftanın bir yüzü suftan bir yüzü kutnudandı. Akşemseddin hazretleri de İbrâhim Tennûrî’den yazmasını istediği kitabın mecâzî ve hakikî olmak üzere iki yönünün olması gerektiğine işaret etmişti. Seferşah gönlünden şöyle geçirdi: “Eğer Şeyh İbrahim kâmil ve velâyet sahibi ise şeyhin buyurduğu kitap bu kaftanın işaretinden ona malum olur.”

Seferşah Kayseri’ye vardı. İbrahim Tennûrî’ye bu durum mâlum olmuştu. Seferşah onun huzuruna varınca Akşemseddin hazretlerinin buyurmuş olduğu kitabın birkaç bölümünü yazmıştı, ona gösterdi ve verdi. Seferşah, İbrahim Tennûrî hazretlerinin bu kerametini görünce ona tam bir teslimiyetle derviş oldu. Seferşah, burada tasavvufî mertebeleri tamamlayıp hilafet almıştır. Menâkıb onun kadı ve müderris olarak görev yaptığını da söyler. Kabri Antalya-Elmalı civarındadır. Yine menâkıbın kaydettiğine göre tasavvuf ilminde “Ziyâfetü’l-İhvân bi Matâ’imi’l-İhvân” adında bir eser kaleme almıştır.

Menakıp yazarı Seferşah’ın babasının, oğulları için Akşemseddin hazretlerine dua istemeye gittiğini belirtirken tüccarın bir kızını da yanında götürdüğünü söyler. İşte bu kıza da Allah uzun ömür süren evlatlar ihsan eylemiştir. Tüccarın bu kızının ortanca oğlu Pîr Ahmed Çelebi, menâkıp yazarı Emir Hüseyîn Enisî’nin annesinin babasıdır. (Ali İhsan Yurt, Akşemseddin Hayatı ve Eserleri, Haz. Mustafa Kaçalin, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1994, s. 137-138.)

İbrahim Tennûrî hazretlerinin bu kitabı Gülzâr-ı Mânevî (Mânevî Bahçe) diye anılmaktadır ve bu eserinin giriş kısmında Göynüklü Emir Hüseyin Enisî’nin anlattığı bu hadiseye işaret vardır:

Sorarsan bu zamanun şimdi kutbın
Hidâyet nûrı Şemsü’l-Hakk ve’d-dîn

(Bu zamanın kutbunu sorarsan o hidâyet nûru ve dinin ve Hakk’ın Şemsi yani güneşidir.)

Anun ilmi’le âlemler münevver
Anun ‘aşkı’la gönüller mutahhar

(Onun yani Akşemseddin’in ilmiyle âlemler münevver, onun aşkıyla gönüller tertemizdir.)

Eger himmet kıla Mûsâ-sıfat ol
Deniz içinden aça her kula yol

(Eğer o bize Musa gibi himmet kılsa, denizin içinden her kula yol açar.)
(…)
Buyurmış bir Azize yürt ana var
Sana ilm-i İlâhî kıla tekrar

(Bir azize o “Yürü İbrahim Tennûrî’ye var, sana İlâhî ilmi anlatsın!” buyurmuş.)

Nazar kılmış u himmet koşmış ana
O himmet tâ gelüp yâr ola bana

(Akşemseddin ona yani Seferşah’a nazar kılmış ve o bana gelip de kavuşsun diye himmet etmiş.)

Karâr ide gönülde gice gündüz
Vilâyet sırrı andan göstere yüz

(Gece gündüz karar etsin de velâyet sırrı ondan yüz göstersin.)

Süleyman dilin söyleye benden
Düşe zincirine bin cân u bin ten

(Benden Süleyman dilini söylesin. Onun zincirine bin can ve ten düşsün.)

Çün irdi kıldı anı bahr-i ummân
Zihî ummân ki oldur gevher-efşân

(Onun himmeti erdi ve Akşemseddin himmetini bizim için derya deniz eyledi. Öyle bir deniz ki, o gevher saçıcıdır.)

Künûzı kıymetini kimse bilmez
Beyânı akla sıgmaz vasfa gelmez

(Onun hazinelerinin kıymetini kimse bilmez. Bu hazinelerin beyanı akla sığmaz ve vasfa gelmez.)

Yapışdum ben de anun himmetine
Sığındum bindüm uş himmet atına

(İbrahim Tennûrî, Gülzâr-ı Ma‘nevî, Haz.: Mustafa Demirel, Çağrı Yay., İstanbul 2005, s.5.-Beyitlerin günümüz Türkçesine aktarımı tarafımızdan yapılmıştır.)

(Ben de onun yani Akşemseddin’in himmetine yapıştım ve sığındım. İşte onun himmet atına bindim.)

İbrahim Tennûrî hazretleri, Gülzâr-ı Mânevî adlı eserini nasıl kaleme aldığını bize böyle anlatıyor. Burada Seferşah’tan doğrudan söz edilmemiş. Seferşah’ın kendisi burada “bir aziz” diye anılmaktadır.

Bunların haricinde Seferşah hakkında elimizde çok fazla bilgi yoktur. Akşemseddin hazretlerinin eseri olan ve arşivlerde Risâletü’n-Nûriye veya Kâşifü’l-Müşkilât olarak kaydedilen Arapça eserin bir nüshasının Seferşah tarafından istinsah edildiğini fark ettik. Burada müstensih olarak karşımıza çıkan Seferşah kayıtlarda “Seferşâh b. Ali” olarak anılmaktadır. Bu durumda onun babasının adının da Ali olduğu anlaşılmaktadır.

Seferşah’ın ilgi çekici hayatı Turgut Güler tarafından kaleme alınan ve Akşemseddin’in hayatını konu alan Değirmen Taşı romanında da ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmiştir.

Akşemseddin hazretlerinin duasını alan, onun himmetine mazhar olan, yine onun halifesi İbrahim Tennûrî tarafından yetiştirilip Antalya-Elmalı’ya halife tayin edilen ve burada vefat eden Seferşah’ın hayatı dikkat çekicidir. Ziyâfetü’l-İhvân bi Matâ’imi’l-İhvân adlı şimdilik yerini bilmediğimiz eseri göz önüne alınacak olunursa Göynüklü Seferşah, ayrıca sûfî müelliflerden birisidir.

Göynüklü Seferşah’ın mürşidi İbrahim Tennûrî hazretlerinin Kayseri’de bulunan türbesi ve sandukası.
Dr. Yasin ŞEN




Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı