13.05.2024 05:17:11
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
26 Haziran 2023 Pazartesi

GEREDE MÜFTÜSÜ MUHAMMED SADEDDİN EFENDİ (1808-1880)

GEREDE MÜFTÜSÜ
MUHAMMED SADEDDİN EFENDİ
(1808-1880)


Yasin ŞEN
Giriş
Gerede, tarihte bir ilim ve tasavvuf merkezi olarak öne çıkan yerlerden birisidir. Burası Osmanlı ve Roma dönemlerinde mânevî bir merkez olarak öne çıkmıştır. İlçenin Osmanlı dönemlerinde bir ilim, sanat, edebiyat ve tasavvuf merkezi olarak gelişmesi bunun bir tesadüf olmadığını, oldukça sağlam bir geleneğe, yetişen insanlara ve bir birikime dayandığını ortaya koymaktadır. Ne var ki, Geredeli âlim ve mutasavvıflarla ilgili yeterli düzeyde araştırmaların ve incelemelerin yapılmadığını söylemek gerekir.

Gerede’de yetişmiş, burada yaşamış veya devletimizin dört bir yanına dağılmış âlim, şair ve mutasavvıfların kapsamlı bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Biz bu düşüncelerle bu yazıda Gerede’nin eski müftülerinden Muhammed Sadeddin Efendi ve babası Abdurrahman Fevzî Efendi’yi söz konusu etmeyi istedik. Burada öncelikle Sadeddin Efendi’nin babası Hacı Abdurrahman Fevzi Efendi’den söz etmek istiyoruz.

Muhammed Sadeddin Efendi’nin Babası Hacı Abdurrahman Fevzi Efendi
Muhammed Sadeddin Efendi, 19. Yüzyıl’da Gerede’de yetişen âlimlerden birisidir. (Bu yazıda Muhammed Sadeddin Efendi’nin hayatı ve ailesi için şu kaynaklardan istifade edilmiştir: Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, İstanbul 2000, s. 120-128; Yasin Şen, Dörtdivanlı Hilmî Hayatı Sanatı Şiirleri, Ankara 2023.)

Bu yazıda onun hayatına temas etmeden önce babası Hacı Abdurrahman Fevzi Efendi’den kısaca bahsetmek istiyoruz.

Abdurrahman Fevzî Efendi 1737 senesinde Gerede’nin Yenecik köyünde dünyaya gelmiştir. Babası “İslamoğlu” nâmıyla bilinen Abdullah Ağa’dır. Abdullah Ağa’nın nesebi babası Abdurrahman’dan itibaren Hafız Mustafa, Hafız Osman ile Hacı İslam’a ulaşmaktadır. Ailedeki İslamoğlu lakabının bu şahıstan geldiği anlaşılmaktadır. Ali Rıza Ünlü, bu ailenin Harunu’r-Reşid zamanında Ankara’nın fethi için gelen ordu komutanlarının birinden geldiğini kaydetmektedir.

Abdurrahman Fevzî Efendi, köyünde Kuran-ı Kerim’i ve gerekli dinî ilimleri tahsilden sonra İstanbul’a gitmiştir. Burada tahsilini tamamladıktan sonra 1801 senesinde Beypazarlı Osman Efendi’den icazet almış ve bir müddet Ayasofya Camii’nde Kadı Beyzâvî Tefsiri okutmuştur. Bundan sonra Mısır’a gitmiş ve burada hadis tahsil etmiştir. Ardından Hicaz’a gidip bir müddet burada kaldıktan sonra Şam üzerinden yeniden İstanbul’a gelmiştir.

Nihayet memleketinde ilmin neşri için Gerede’ye gelen Abdurrahman Fevzî Efendi, Yıldırım Beyazıt Camii yakınlarında bulunan kapalı Müezzin Ali Efendi medresesini açarak burada taliplere ilim öğretmeye başlamıştır.

Kendileri Ali Rıza Ünlü tarafından “uzun boylu, nahif vücutlu, cesur, gayet âlim, faziletli, kâmil ve zühd ü takva sahibi” bir zat olarak tanıtılmaktadır. Gerede’de ilim neşrini medresede ilk kez onun yaptığını aynı yazar ifade etmekte ve kendisinin birçok âlim yetiştirdiğini söylemektedir.

Abdurrahman Fevzî Efendi’nin Muhammed Sadeddin, Muhammed Said ve Seyyid Şerif adında üç oğlu dünyaya gelmiştir. Muhammed Said Efendi İzmir civarında müftülük yapmış, Hicaz’a gitmiş ve orada vefat etmiştir. Kendilerinin bazı eserleri olduğunu Ali Rıza Ünlü kaydetmektedir.

Abdurrahman Fevzî Efendi 1850 senesinde Gerede’de Seviller Mahallesindeki evinde vefat etmiş ve Nalbant Tepesi denen ve bugün ortadan kalkmış bulunan kabristanlıktaki mezarına defnedilmiştir. Abdurrahman Fevzî Efendi’nin Şam’da bulunduğu sıralarda 19. Asır Nakşibendî şeyhlerinden Halid-i Bağdâdî’ye intisap ettiği ve kendisinden hilafet aldığı nakledilmektedir. Ancak Abdurrahman Fevzî Efendi, ilim neşrini tarikatın neşrinden önde tutmuştur.

Muhammed Sadeddin Efendi
Muhammed Sadeddin Efendi, Geredeli bir âlimdir. Babasının adı Hacı Abdurrahman Fevzî Efendi’dir. 1808 yılında Gerede’nin Seviller Mahallesinde, babasının Yıldırım Beyazıt Camii yakınındaki evinde dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini babasından görmüştür. 1844 senesinde yine babasından icâzet almıştır. Muhammed Sadeddin Efendi 1849 yılında Gerede müftüsü olmuştur.

Ali Rıza Ünlü kendisinden “âlim ve fâzıl” bir zat olarak söz etmektedir. Sadeddin Efendi, henüz babasından icazet almadan Gerede ayânı Hacı Ahmet Ağa tarafından Yeni Câmi bitişiğinde yaptırılan medresede görevlendirilmiştir.

Muhammed Sadeddin Efendi halk arasında “ayaklı kütüphane” olarak tanınmıştır. Birçok âlimin yetişmesinde büyük hizmetleri geçmiştir. Kendisinin ilminden ve faziletinden çok memnun olan babası Abdurrahman Fevzi Efendi oğlundan “Oğlumun ilmi ilm-i vehbîdir.” diye söz edermiş. Muhammed Sadeddin Efendi, Gerede’de pek çok âlim yetiştirmiş ve ömrünün sonuna kadar müftülük vazifesinde kalmıştır.

Muhammed Sadeddin Efendi, H. 1296 (M. 1880) senesinde Gerede’de Kabiller Mahallesi’ndeki evinde vefat etmiş ve Nalbant Tepesi denen ve bugün mevcut olmayan kabristanlıkta bulunan babasının yanına defnedilmiştir. Kendisinin Şerh-i Kaside-i Bürde ve Risâle-i Nefs-i Emmâre adlı iki eseri vardır. Ali Rıza Ünlü bu eserlerin kendi kütüphanesinde mevcut olduğunu söylemektedir. (Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, İstanbul 2000, s. 121-122.)

Yine Ünlü kendisinin edebiyata da meraklı olduğunu söylemekte, kitabına onun bir manzumesini kaydetmektedir.

Muhammed Sadeddin Efendi, Dörtdivanlı Hilmî’nin de hocası olmuştur. Hilmî vefatında hocasına bir mersiye söylemiştir. Bizim de Dörtdivanlı Hilmî kitabımızda “Gerede Müftüsü Muhammed Saadeddin Efendi Mersiyesi” başlığıyla verdiğimiz bu mersiye şöyledir:

Emr-i Hudâ gelüp dünyadan göçtü
Bir ben değil cümle cihan ağladı
Firkatin ateşi ortaya düştü
O nâr-ı firkate yanan ağladı

Cum‘a günü gelip dersin okuttu
Nâ-mizâc hâlinde sekiz gün yattı
Dokuzuncu günü bekâya gitti
Tâlipleri zâr u giryân ağladı

Yazılar yazmaz oldu elleri
Ders takrîr etmez oldu dilleri
Hayat bahçesinin soldu gülleri
Dünya libasını soyan ağladı

Gerede şehrinin çöktü direği
Ahâlisini yaktı anın firâkı
Bihamdilillah kaldı üç beş çırağı
Sanı ebter olup kalan ağladı

Sağlığında kadrin bilemediler
Arayıp emsâlin bulamadılar
Yerine bu da lâyık diyemediler
Yeri de boş kaldı diyen ağladı

Mahdûmunun sağlık versin serine
Kâim olsun pederinin yerine
Buna gelen gider, kalmaz birine
Fânî olduğunu bilen ağladı

Dersleri oğuz (?) koydular
Talabeleri de öksüz koydular
Üstâz firkatine müşkil oldular
Bu nâr-ı firkate yanan ağladı

Dershanesine girilmez oldu
Muğlak meseleler bilinmez oldu
Suâllere cevâb verilmez oldu
Yeri de boş kaldı diyen ağladı

İlm-i fıkıhda hiç misli yok idi
Tefsir ve hadiste bilgisi çok idi
Cihânda bunun bir eşi yok idi
İlm-i fıkhını bilenler ağladı

Günde okuturdu mantık me‘ânî
Sarf ile nahv hem Molla Câmî
Yüzüne bakmayıp ezberde yani
Anın zekâvetin gören ağladı

Sulb pederinden terbiye almış
Nısf ilimle dünyâya gelmiş
Hudâ anı ilmin hazinesi kılmış
Sarraf olup da olanlar ağladı

Pederine rahmet etsin ol Ganî
Çürümesin toprakta o nâzik teni
Cennet-i a‘lâda olsun meskeni
Bu nâr-ı firkate cihân ağladı

Muhammed Sa‘deddin ism ü şöhreti
Târih-i vefâtı yüz doksan altı
Şîrpençedir (anın) sebeb-i mevti
Meyyit namâzını kılan ağladı

Hilmî yandı bu firkatin nârına
Kimse güvenmesin dünyâ varına
Üç beş arşun bezden kefen sarına
Yakasız gömleği gören ağladı
(Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, İstanbul 2000, s. 126-128; Yasin Şen, Dörtdivanlı Hilmî Hayatı Sanatı Şiirleri, Ankara 2023, s. 119-121.)

Muhammed Sadeddin Efendi’nin edebiyata meraklı bir âlim olduğunu ve Ünlü’nün bir manzumesini kitabına kaydettiğini yukarıda söylemiştik. Bu manzume Niyaz-i Mısrî hazretlerinin,

Gey ey gurbet diyârında esir olup kalan insan
Gey ey dünya harâbında yatup gâfil olan insan

şeklinde başlayan nutkuna nazire olarak söylenmiştir. Fakat Ünlü, kitabına hem Sadeddin Efendi’nin uzun naziresini hem de Niyaz-i Mısrî hazretlerinin manzumesini karıştırarak almıştır. Şiirin ilk altı beyti Mısrî hazretlerinin nutkunun biraz değiştirilmiş bir şekli olarak gözükmektedir. Yalnız Mısrî hazretlerinin mısralarında tasavvuf neşesi ön plandayken Sadeddin Efendi’nin mısralarında zühdî bir hava vardır. Biz bizzat Sadeddin Efendi’nin beyitlerini alarak bu manzumeye burada yer vermek istiyoruz:

Kanı senin anan atan her işine hile katan
Namazın kılmayıp yatan ettiğini bulan insan

Bilir misin aslın turâbdır akibet sonu harabdır
Cennetin yolu ıraktır dini elden koyan insan

Camilere girmez iken beş vakti(ni) kılmaz iken
Müslümanlık bilmez iken yer altına giren insan

Mazlumları döğer iken kendi kendin öğer iken
Samur kürkler giyer iken topraklara giren insan

Hüda verdi sana canı, hele anar mısın anı
Helal haram yığdın malı eylik malın alan insan

Yürümeğe üşenirken ibrişimler kuşanırken
Atlaslara bezenirken kefenlere giren insan

Sular gibi çağlar iken bülbül gibi söyler iken
Atan anan ağlar iken evlerini koyan insan

Ecel geldi günü bitti gözlerinin feri gitti
Kara yerler seni yuttu kabirlere giren insan

Hiç ölümü anmaz iken bu dünya hep benim derken
Değme ata binmez iken yer altına giren insan

Bu dünyaya gelen ölür her kişi ettiğini bulur
Yalandır bunda kim kalır buna gönül veren insan

Sevmez idin âlimleri sever idin zâlimleri
Hem ettiğin zulümleri cezasını bulan insan

Yetimler malını yer iken haram olduğunu bilür iken
Eşin dostun ölür iken ağlamayıp gülen insan

Gel bu işi elden bırak gidilecek yollar ırak
Heman kişiye iman gerek tedarük görmeyen insan

Münker Nekir soracaktır kabrine de girecektir
Hem dininden soracaktır yazık bana diyen insan

Cahile şeytan neler ider yularlamış anı yeder
Yolunu bilmez yanlış gider başını taşa vuran insan

Senin ana atan öldü cümle malı sana kaldı
Bugün nevbet sana geldi evlerinden giden insan

Bu dünyaya gönül verme, ilim öğren ar eyleme
Sakın kabrini dar eyleme beş vaktini koyan insan

Cem eyledin bunca malı yoğa harç eyledin canı
Varup öğrenmedin dini ar eyleyüp kalan insan

Bu dünyaya gönül verdin her şeyleri benim derdin
Nevbet senin bugün gördün, öldüğünü bilen insan

Kimisi çenesin bağlar, kimisi yasını ağlar
Hısımları malını söyler kıyamayup koyan insan

Elin yüzün yumaz iken din ü millet bilmez iken
Hiç ölürüm demez iken öleceğini bilen insan

İşimizi sağlayalım kendimize söyleyelim
Gece gündüz ağlayalım vah bana diyen insan

Eğer ağlar isen anda gülersin yarın anda
Kusurun yok ise dinde safasını bulan insan

Sonuç
Bu yazıda Gerede’de 19. Yüzyıl’da yetişmiş âlimlerden Gerede müftüsü Muhammed Sadeddin Efendi’nin ailesi, hayatı ve eserleri söz konusu edilmiştir. Ayrıca Dörtdivanlı Hilmî’nin de üstadı olan bu zat hakkında şairin yazdığı bir mersiyeye burada yer verilmiştir.

Muhammed Sadeddin Efendi hayatında yakaladığı şöhretine rağmen giderek hafızalardan silinen önemli âlim şahsiyetlerden birisidir. Onun babası Abdurrahman Fevzi Efendi de Gerede’nin yetiştirdiği âlim şahsiyetlerdendir. Muhammed Sadeddin Efendi ve babası, yaşadıkları devirde Gerede’de birçok âlimin yetişmesinde önemli rol oynayan şahsiyetlerdir. Gerede’de bulunan iki medrese bu zatların eğitim öğretim faaliyetleri neticesinde birçok âlimin yetiştiği yerler olmuştur.

Muhammed Sadeddin Efendi edebiyatla ilgilenmiş ve şiirle de meşgul olmuştur. Ancak bu türden eserlerinden günümüze sadece bir manzumesi ulaşmıştır. O aynı zamanda telif eser sahibi âlimlerdendir. Bütün bu yönleriyle Gerede müftülerinden Muhammed Sadeddin Efendi kendisini unutmamamız gereken kıymetlerden birisidir.





Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı