13.05.2024 13:04:50
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
29 Kasım 2020 Pazar

DÖRTDİVANLI HİLMÎ'NİN SANATI VE ŞİİRLERİ-II

DÖRTDİVANLI HİLMÎ'NİN
SANATI VE ŞİİRLERİ-II

Dörtdivanlı Hilmî, hacca gitmiş ve bu yolculuğunu “İlahî” adını verdiği uzun bir şiirinde anlatmıştır. Anladığımız kadarıyla şair Âşık Edebiyatı tarzında yazdığı şiirlerde Hilmî mahlasını kullanmıştır. Bunların bazılarında tasavvufî bir eda sezilir. Şiirlerinde genel olarak ölüm, hac yolculuğu, bahar mevsimi gibi konuları işlemiştir. “Destan-ı Esir ve Şehit” başlıklı bir şiirinde Plevne Savaşı’nda esir ve şehit düşenlerin gözünden savaşı anlatmıştır. Hilmî’nin Beypazarlı Pür Ziya adlı bir âşıkla atışmaları vardır. Şiirleri içinde “Destan-ı Saman” gibi taşlama örneği sayılabilecek şiirler de yer almaktadır. Hilmî’nin ilahileri ise gayet lirik özellikler taşımaktadır. Bir ilahisinden aldığımız şu dörtlükler onun güzel mısralarından kabul edilebilir:
Her seherin çıksam dağlar başına
Eser bad-ı saba yeller hû deyu.
Her ağaç zikr eder dilli dilince
Debrenür yaprağı dallar hû deyu.

Dağlar taşlar Hakka tespih eyleyüp
Hâl dilince türlü kelâm söyleyüp
Uyur uyanıram sular çağlayup
Cûş eyleyüp akar seller hû deyu,
(Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 58.)

Hilmî’nin aşağıdaki ilahisi Cevdet Canbulat’ın yayına hazırladığı kitapta yer almamaktadır. Halbuki bu ilâhî oldukça başarılıdır ve şiirlerinde çok az görülen dinî-tasavvufi neşveye iyi bir örnek teşkil eder. Hatta bu manzume bizim kanaatimizce Hilmî’nin en başarılı manzumesidir. Fakat, niçin kitapta yer almadığı hususu şimdilik anlaşılamamıştır. Herhalde bu şiir Canbulat’ın araştırmaları esnasında gözünden kaçmış olmalıdır. Örnek olmak üzere şiirin tamamını buraya kaydediyoruz:
Habibim dostum ya Ganî
Tevhide yâr eyle beni
Fedâ kıldım cân u teni
Tevhide yâr eyle beni

Zikrinle meşgul olayım
Yane yane kül olayım
Ölmezden evvel öleyim
Tevhide yâr eyle beni

Gafletten ikaz olayım
Senin vuslatın bulayım
Ağlar iken güleyim
Tevhide yâr eyle beni

Gaflet gömleğini atayım
Varımı yoğa satayım
Tevhid nuruna yanayım
Tevhide yâr eyle beni

Namus ile ârım olsun
Bülbül ile zârım olsun
Seherlerde kârım olsun
Tevhide yâr eyle beni

Acizim nefsin elinden
Geri koydu menzilimden
Tevhidi kesme dilimden
Tevhide yâr eyle beni

Varlığımdan beni geçür
Havzıl kevserinden içür
Firdevs-i âlâya uçur
Tevhide yâr eyle beni

Sensin Vâhid ü Samed
Avfın ile eyle âzâd
Hilmî diler senden meded
Tevhide yâr eyle beni

Burada yine beyan etmek isteriz ki, bu şiir Hilmî’nin en başarılı şiirlerinden birisi olarak kabul edilebilir. Bizce şairin bu şiirde yakaladığı lirizm ve samimiyet diğerlerinden daha ileri düzeydedir. Burada ayrıca şairin dilinin ne kadar işlek bir şekilde karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bu manzume bize Hilmî’nin bir tasavvuf mektebine dâhil olduğunu net bir biçimde düşündürmektedir. Yukarıdaki gibi lirik ve başarılı olmasa da Hilmî’nin, Canbulat’ın hazırladığı kitapta yer almayan diğer bir şiiri aşağıdadır. Bu şiir zühdî bir endişeyle yazılmıştır. Fakat vezinde aksaklıklar bulunmaktadır. Çalışmamızda, dağınık olarak bulunan ve Cevdet Canbulat’ın yayına hazırladığı kitapta yer almayan şiirlere yer vermek istediğimizden bu manzumeyi de aşağıya kaydettik:
Ezanlar okundu niçin duymadın
Yatup topraklara yüzün sürmedin
Ben de sana cennetimi vermedim
Derse Mevla’m ben ne cevap vereyim

Bu dünyaya geldin ne amel kıldın
Ömrün geldi geçti pişman olmadın
Dünya zevkine hâlâ doymadın
Derse Mevla’m ben ne cevap vereyim

Abdest alıp kılmadın namaz
Yalvarıp Mevla’ya etmedin niyaz
Hak yolunda senin adın bî-namaz
Derse Mevla’m ben ne cevap vereyim

Niçin kılmadın farzı sünneti
Değil miydin Muhammet ümmeti
Bilmez mizin cehennemi cenneti
Derse Mevla’m ben ne cevap vereyim

Hak böyle emrettiyse niçin tutmadın
Kitaplar yolladım amel etmedin
Ben de sana cennetimi vermedim
Derse Mevla’m ben ne cevap vereyim

Dost olan [biner] beyaz atına
Doğruca varır Hakk’ın katına
Sen Hilmî kulum da böyle gelme katıma
Derse Mevla’m ben ne cevap vereyim
(Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, s. 176.)

Yukarıda örnek verdiğimiz şiirlerden de anlaşıldığı kadarıyla Hilmî, medrese tahsili görmüş olmasına rağmen şiirlerini sade bir dille ve hece ölçüsüyle kaleme almıştır. Onun, aruz ölçüsüyle kaleme alınmış şimdilik bir şiiri bilinmektedir. Bu şiir aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla kaleme alınmıştır. Gazel nazım şekliyle ve aruzun bu kalıbıyla yazılan şiirler Halk Edebiyatında “Dîvân” diye bilinmektedir. Zaten Hilmî’nin şiiri de “Dîvân” başlığını taşımaktadır:
Büktü kaddim mihnet-i derd-i belâsı gurbetin,
Kesildi dermanım, yeter oldu cefası gurbetin.
Kişi mümkün mertebe etmesün terk vatanı
Olmasun âlemde herkes müptelâsı gurbetin

Benden akdem söylemiştir bu misali ehl-i din,
Çok demişlerdir, sefasından cefası gurbetin.
Kâh teferrüç, kâhi mahbûb ile ülfet eylemek,
Eğlenilmez, ger olmazsa dilrübası gurbetin.

Hilmî, kahrı, mihneti, hicri, çekilmez ise de,
Âh!.. Ne çare böyleymiş iktizası gurbetin.

Dörtdivanlı Hilmî’nin bir şair olarak dikkat çeken hususiyetlerinden birisi de yaşadığı döneme ışık tutan manzumeler kaleme almasıdır. Bu manzumelerden bir kısmı Dörtdivan ve Bolu için belge kıymetinde olabilir. Nitekim şair bir manzumesinde 1297’de (Miladi olarak 1879 veya 1880) bütün bir Dörtdivan’ı etkileyen çetin geçen bir hava olayından söz etmektedir. Bu olay 97’nin Nevruz gününe tesadüf etmiş ve Dörtdivan ovası âdetâ donmuştur. İnsanlar hayvanlarına yedirmek için ot dahi bulamamışlardır. “Destan-ı Saman” başlıklı bu uzun manzumenin bazı dörtlükleri şöyledir:
Dokuzan yedide saman kıymetli,
Rençberin bağrını yere düşürdü.
Okkasın ikiye aldılar otun,
Geçinemeyip kaybedip şaşurdu,

Don-kar üzerinde kızak yürüdü,
Dörtdivan ovasın insan bürüdü.
Çürümüş kalmış samanlar eridi,

Nehar-ı nevruzda bir sap kış idi
Sekiz saat yerden dahi geldiler,
Otu samanı arayıp buldular,
Bahasın bakmayıp hemen aldılar,
Çürük samanın sepeti beş idi.
(…)
Mevlâm imdat etsün rençper olana,
Bu sene ot saman satın alana.
Hüda zulmettirmez hâşâ kuluna.
İnsanın da fiili pek azmış idi.

Nevruzdan sonra dört karış kar idi,
Hak ile akyel esip eridi.
Urumşahta büyük seller yürüdü,
Damların içine su dolmuş idi.

Hayvan zahiresi çok işler etti,
Rençberin elinden olanı gitti.
Nevruzdan evveli tiftiği sattı,
Yarı bahasına hem vermiş idi.

Fıkaraya Mevlâm imdat eylesün.
Halinden bilen yok, halin söylesün.
Tohum ekecek yok, acap neylesün,
Niceler âh, naçar kalmışam dedi.

Beslemede olan, malım güttü,
Dermanı kalmamış çamura battı.
Cuma Pazarında gönünü sattı
Çoğunun bir tek öküzü kalmış idi.
(Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 40-42.)

Sonuç olarak Hilmî’nin 19. Yüzyıl’da yaşamış âlim ve şâir bir şahsiyet olduğunu söyleyebiliriz. Şiirlerini genelde hece vezniyle yazan bir şairdir. Bunlar genel anlamda sade bir Türkçe ile kaleme alınmışlardır. Bugün bile rahatça anlaşılması mümkündür. Bu şiirler, Dörtdivan’da çok sevilmiş ve yakın zamanlara kadar makamlı olarak okunmuştur. Hilmî’nin “Tevhide yâr eyle beni” mütekerrir mısralı ilahisi ile Oğullar Destanı bizce onun en başarılı manzumelerindendir. Diğer manzumelerinin de belegesel değeri vardır. Plevne Savaşı’nın anlatıldığı “Destan-ı Esir ve Şehit” bunlardan birisidir.
Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni





Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı