12.05.2024 03:19:16
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
2 Şubat 2021 Salı

DÖRTDİVAN SÖZLÜĞÜ (D – F)

Bu yazımız serisinde derlediğimiz A dan Z ye Dörtdivan Sözlüğümüzün D - F kısmı;
D
Daban: Ekilip sürülen tarlayı düzlemede kullanılan alet.
Dada/Dadak: Abur, cubur. Şekerli ve tatlı yiyecekler.
Dadanmak: Bir yere alışmak.
Dağsalı: Dağ köylüsü.
Dahandâsı: Daha önce.
Dakanak: Borç, problem, mesele.
Daklaşmak: Birinin üstüne gitmek, inatlaşmak.
Dalaz: Rüzgar.
Dam: Ahır.
Damat koymak: İç güveysi koymak.
Daraba: Çit.
Dargamak: Etrafını almak.
Darın: Güçlükle.
Daş: Kömüre denir.
Davul: Elektrikli fırın.
Dayak: Kağnı okunu havada tutmaya yarayan bir metre uzunluğundaki sırık parçası.
Debermek: Nüksetmek, yeniden başlamak.
Debildemek: Kımıldamak.
Debitme: Sac üzerinde pişirilen hamur işi.
Dedeci: Dilenci.
Dede çamları: Ulu, geniş, bölgesi koyu çam ağaçları. Bunlara günnek de denir.
Dene: Ekin, darı.
Denk sepeti: büyük sepet.
Depelik: Altın ve gümüşlü süslü kadın bağlığı.
Depük: Tekme.
Derye kesmek: Büyü yapmak.
Destimal: Mendil.
Deşşek: Döşek.
Devek: Patates yaprağı.
Devir: Ölen kişinin borç namazlarını kılmak için yapılır.
Deyda: “İşte orada” anlamında kullanılır.
Dıkım: Ekmekten koparılan parçası.
Dımbı: Seksek oyunu.
Dımdık: Yerli yersiz konuşan ve gülen.
Dındın: Tef.
Dıngırdatmak: Dinlemek, önemsememek.
Didelemek: Yün ve pamuğu seyrltmek.
Diğdeber: Baştan ayağa. Bu kelime tığ-teberden geliyor olmalıdır.
Diğdirmek: Bebeklerin ayakta bevletmesi.
Dillemek: Horlamak, kötülemek, kızmak.
Dinelmek: Ayakta dikelmek.
Direcen: Yıkılmaması için duvara vurulan direk.
Divdala: İş bilmemeden kaynaklanan çaresizlik hâli.
Divitin: Pamuklu dokuma.
Diyren: Saman atılan alet.
Diytaban: Bir şeyi önemsemeyen kimse.
Doğuz: Domuz.
Dolak: Atkı.
Dombay: Manda.
Dommak: Aklına gelmek, içine düşmek.
Domuşmak: Somurtmak.
Don: Saman taşımak için kağnının etrafına gerilen tiftik dokuma.
Döküm: Köyün ihtiyacı için hane başına düşen para.
Döl: Koyun veya keçi yavrusu.
Dölek: Rahat, uslu.
Dölenmek: Rahatlamak, sessizleşmek.
Döveç: Sarımsal dövülen ağaç havan.
Dua: Dünürlükten sonra söz kesme töreni.
Dulunmak: Tolunmak, batmak.
Dumâ: Nezle.
Durgurmak: Durdurmak. Durgumak da denir.
Durgutmak: Sakinleştirmek, birini niyetinden vazgeçirmek.
Dutmaç: Bir çorba.
Duztaşı: Genelde yaylada kullanılan, yassı, yuvarlak bir taştır. İnekler bunların üzerinde tuz yalar.
Dünek: Tünek. Culuk ve tavukların tünediği sırık.
Dünür gitmek: Kız istemeye gitmek.
Dünürcü: Damadın kız istemeye giden yakınları.
E
Ebdestlik: Lavobo, tuvalet, abdesthâne.
Ebe: Nine.
Ebemkömeci: Ebegümeci.
Ebemkömeci: Enegübeci. Önce haşlanır. Sonra kavrulur. Yoğurtla yenir.
Ebsit: Öküz arabalarında jantı oluşturan kısım.
Eğsiran: Tekneklerin kazındığı alet.
Ekis: Aksi.
Ekleşmek: Bir şeyin veya kimsenin arkasını bırakmamak.
Eletgasret: Çabucak, alelacele.
Eletmek: Ulaştırmak, iletmek, götürmek.
Elezahman: Gökkuşağı.
Elhali: Herhalde.
Eli: Ali.
Ellaham: Herhalde.
Ellek: İki yüzlü.
Emecen: Sarı renkte ve haziranda açan bir çiçek türüdür. Çiçeğin kendisini kökündeki beyaz kısım emilir.
Eme yaramak: İşe yaramak.
Emice: Amca.
Emme: Ama, fakat.
Emsüz: Beceriksiz.
Emüşük: Yassıca.
Endelemek: Çok seçici davranmak. Ör.: Çok endeleyen ya kele, ya köre…
Entere: Entari, gömlek.
Enük: Kedi, köpek, fare gibi hayvanların yavrusu:
Enüklemek: Kedi, köpek, farek gibi hayvanların yavrulaması.
Epsem: Beceriksiz.
Erecep: Recep.
Ereşit: Reşit.
Erezil: Rezil.
Ergürmek: Erdirmek.
Erkeç: Erkek keçi.
Erük: Erimiş şey.
Esgünlü: Esen.
Eskeri kesilmek: Çok üşümek.
Esgünnü: Deli gibi.
Eskeri: Çivi. Mecazen çok soğuk havalar için “esgeri gibi” denir.
Essah: Gerçek, doğru.
Esürük: Sarhoş.
Eşgere: Âşikâr, açık.
Eşiklik: Kapı altı.
Et kesmek: İncinmek.
Evecen: Aceleci.
Evermek: Evlendirmek.
Evin: Tane.
Evitlemek: Toplamak.
Evlek: On adımlık toprak. Dönümün dörtte biri.
Evmek: Acele etmek.
Eygümek: Ballandıra ballandıra anlatmak, abartmak, kabarmak. Örnek: Düştüğümü amma da eygüdün! Örnek: Hamuru sobanın yanında eygüdü.
Eylenti: Bir şeyin durduğu yer. Özellikle suyun akıp biriktiği yerler için söylenir.
Eyrengi: İşaret. Bir yere konulan işaret.
Eysi: Odunun tam kömürleşmemiş hâli.
Ezâ etmek: Baş sağlığı dilemek.
F
Fatime: Fatma.
Fedime: Fadime.
Fehemsimek: Korkmak, çekinmek. Örn.: İnsan evde yalnız kalınca fehemsiyor.
Ferik: Kanaltlılarda genç dişi.
Feti fendi: Hilesi tuzağı.
Fırfır: Traktörlerin arkasına takılan ve ot toplamaya yarayan yuvarlak tel.
Fışkın: Tipi.
Fıyık: Hafif açık.
Fidevedi: Hüdâverdi.
Filifot: Nerede olduğu, ne yaptığı belli olmayan kişiler.
Filke: Musluk.
Furun: Fırın.

--- Devam Edecek --- 2 ---
 


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı