26.04.2024 03:34:39
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
12 Haziran 2021 Cumartesi

GEREDELİ HACI HALİL EFENDİ'NİN MENKIBELERİ

GEREDELİ HACI HALİL EFENDİ’NİN MENKIBELERİ
Hacı Halil Efendi’yle ilgili Gerede’de bazı menkıbelerin anlatıldığını görmekteyiz. Bunların bir kısmı nesilden nesle aktarılıp günümüze intikal etmiştir. Ancak kaybolan anekdotların da pek çok olduğunu tahmin ediyoruz. Ne yazık ki, Geredeli Aziz’in menâkıbı kendisinin hayatında veya vefatından sonra derlenmemiştir. Bugün biz Gerede’de yaptığımız araştırmalar neticesinde bunların bazılarını kayda geçirmiş bulunuyoruz. Geredeli Aziz’le ilgili yörede anlatılan menkıbelerden bazıları şöyledir:
Mezarların Arasında Oynayan Çocuk
Aşağı Tekke Camii’nde Hacı Halil Efendi’nin türbesiyle ilgili bazı menkıbevî anekdotlar anlatılır. Onlardan biri şudur: Çocuğun biri tekkenin önünde ve mezarların arasında kendi hâlinde oynuyormuş. Bunu gören annesi çocuğu bundan men etmiş ama çocuk dinlememiş. Çocuk yine mezarların arasında koşmaya devam etmiş. Bir gün burada oyun oynadığı sırada çığlık çığlağa annesinin yanına koşmuş. Annesi “N’oldu oğlum?” demiş. Çocuk da “Ardımdan beni kovalayan şu adamları görmüyor musun anne?” demiş. Halbuki çocuğun ardında kimse yokmuş.
Geredeli Aziz ve Tarlada Çalışan Dervişi
Geredeli Aziz’in dervişlerinden birisi Eskipazarlıymış. Bu derviş biraz sinirli ve tezcanlı imiş. Geredeli Aziz de şakacı bir mizaca sahip olduğundan bu dervişine zaman zaman latife edermiş. Bu dervişin de yüksek halleri görülürmüş. Sıcak bir yaz gününde derviş tarlada çalışıyormuş. Aziz de latife kabilinden keramet gösterip bastonuyla Eskipazar’da çalışan dervişin çapasını tutarmış. Derviş bunu azizinin yaptığını bilirmiş. Kendi kendine “Etme şeyhim, yapma şeyhim, hava çok sıcak, etme şeyhim!” diye söylenirmiş. Derviş en sonunda dayanamamış ve elindeki çapayı Gerede’ye, tekkenin olduğu tarafa fırlatmış. Kazma tekkenin kapısına bir mızrak gibi saplanmış. Geredeli Aziz, bu duruma çok şaşıran ve “Bu ne hâldir ya Rabbi!” diyem eşine ve dervişlerine “Dua edin de kafamıza gelmedi!” diye bir nüktede bulunmuş. (Yunus Baki Koçak, Gerede’de Dinlediğim İbret Verici Hikâyeler, Ankara 2012, s. 41-42).
Geredeli Aziz ve Sultan II. Mahmud
Gerede’de, Hacı Halil Efendi’nin Sultan II. Mahmud’la görüşmesine dair tarihî bilgi halk arasında da yaşamaktadır. Bu durum menkıbelere kadar sinmiştir. Hacı Halil Efendi’yle ilgili bu konuda anlatılan bir menkıbe şöyledir:
Sultan II. Mahmud, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan meşhur alimleri imtihan etmek ister ve bunların önemli bir kısmını İstanbul’a saraya davet eder. Bir başka rivayete göre ise padişaha şeyhlerin devlet bütünlüğüne zarar verici bazı faaliyetller içerisinde oldukları söylenir.
Bunun üzerine Anadolu’da yaşayan birçok mürşid saraya davet edilir. Saraya davet edilen kişilerden biri de Şeyh Halil Efendi’dir. Padişah, Şeyh Halil Efendi için üçlü bir imtihan hazırlar. Bu imtihanlardan ilki eşiğin altına konulan Kuran-ı Kerim’dir. Geredeli Aziz, içeriye adımını atar atmaz aniden geri çekilir ve yanındaki görevliye dönerek; “Eşiğin altına konulan Kur’an’ı oradan alın da sultanımızın yanına varalım.” der. Kur’an-ı Kerim alınır ve Şeyh Halil Efendi, imtihanın ilk safhasını geçer.
Hacı Halil Efendi içeride bir kavanoz içinde yüzen bir balığı görünce de yanındakilere; “Cebel-i Tarık boğazından getirdiğiniz balığın eşi boğazda feryat ediyor, onu da denize salın.” der. Bu safhayı da geçen Halil Efendi, padişahın huzuruna girmek ister.
Geredeli Şeyh Halil Efendi’nin geldiği Sultan II Mahmud’a haber verilir. Tam o sırada Sultan da namaza durur. Geredeli Aziz, padişahın namaz kıldığı odaya girer ve “Selamünaleyküm Mahmud Çavuş” diye selam verir. Namazını bitiren padişah Şeyh Halil Efendi’ye dönerek “Şimdi yaptığın oldu mu Halil Efendi, namazdaki insana hiç selam verilir mi?” der. Bunun üzerine Şeyh Halil Efendi, padişaha dönerek; “Yaptığım doğrudur sultanım. Abdest almadan namaza durana bizde selam verilir.” der. Meğer, padişah, kendisine Gerede’den Şeyh Halil Efendi geldi denilince abdest almadan namaza duruvermiş.
Sonra padişah Geredeli Aziz’e şunu sormuş: “Mahmud Çavuş dedin. Bu ne demek?” Bunun üzerime Geredeli Aziz bunu, “Sen filan zamanda kırkların çavuşu değil miydin?” diye cevaplar. Padişah da “Sus! Sakın bunu ben ölünceye kadar kimseye söyleme!” der. Rivayete göre Sultan II. Mahmud, bir zamanlar kırkların çavuşluğunu yapmış ve Geredeli Aziz de bunu keşif yoluyla ortaya koymuştur.
Bunca keşif ile padişahın sevgisini kazanan Geredeli Aziz’e, sultan şöyle bir soru sorar: “Şeyhim! Bütün dünya benim olsa gamım gitmez nedendir bu?” Geredeli Aziz de “Ta ezelden gam ile yoğrulmuş bir bedendir bu” diye cevap verir. Bu cevap sultanın çok hoşuna gider. Bunun üzerine kendisi de hattat olan II. Mahmud, Geredeli Aziz’in bu kelamını bir levhaya yazar ve bunu azize hediye eder.
Padişah Geredeli Aziz’le gerçekleştirdiği sohbetinden sonra ondan hiçbir zarar gelmeyeceğini anlar. Bundan sonra dervişlerinden vergi alınmayacağını söyler. Hacı Halil Efendi ise “Vergi devletin bekası için şarttır.” diyerek bunu kabul etmez.
Geredeli Aziz’in padişahın huzurunda birçok imtihana muhatap olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar hakikaten yaşanmışsa padişahın ve devlet adamlarının neden böyle bir uygulamaya gittiği tam olarak bilinmemektedir. Konuyla ilgili daha farklı anekdotların da anlatıldığı görülmektedir.
Bunlardan birinde de kutunun içine bir kertenkele konmuş ve orada bulunan şeyhlerden kutunun içindekini bilmesi istenmiştir. Orada bulunanlardan hiçkimse kutunun içindekini bilememiş. Sıra Hacı Halil Efendi’ye gelince aziz, “Ne bileyim padişahım kutunun içindeki kertenkele mi kurbağa mı!” diye karşılık vermiş. Bunu duyan padişah elindeki kutuyu derhal bırakmış. Sultan İkinci Mahmut’un Geredeli Aziz’e, Habibe Hanım isminde bir cariye yanında bir saat ve kendi hattı olan bir hat levhası verdiği kayıtlıdır.
Geredeli Aziz’le Çaresiz Müridi
Geredeli Aziz’in henüz hayatta olduğu yıllar… Bir mürşit, bir dervişine “Evladım, ben sana ne biliyorsam öğrettim. Senin ise daha çok bilgi öğrenmeğe ihtiyacın var. Ben sana izin veriyorum. Sen git ve seni yetiştirecek kişiyi bul!” diye müridine izin verir.
Derviş, mürşidinin elini öper, kendisinden destur aldıktan sonra yollara düşer. Gezmediği yer kalmaz. Halep, Kahire, Şam, Medine, Mekke şehirlerini gezer. Kendisini daha yüksek manevî mertebelere yükseltecek mürşid-i kâmilini bulamaz. Mekke’de Kâbe’ye teveccüh etmiş bir halde ve gözyaşlarıyla dua ederken kendisine sarışın, kıvırcık sakallı ve nur yüzlü bir ihtiyarın gülerek “Senin mürşidin benim” dediğini fark eder. Derviş çok heyecanlanır. Duasını bitirip ayağa kalktığında o şahsı göremez. O andan başlayarak o şahsı aramaya başlar. Bazen olur, ümidini kaybeder. Bir gün birisi ona “Ümidini kesme, aramaya devam et” diye nasihatte bulunur. Derviş yine yollara düşer. Medine’ye gelir. Oradan Kudüs’e yollanır. Konya ve Ankara üzerinden İstanbul’a doğru yola çıkar. Derviş bu yol üzerinde Gerede’ye yaklaştığında Geredeli Aziz, tekkenin meydancısına “Bugün akşama doğru biraz yaramaz ve sabırsız bir dervişim gelecek. Sakın ola ki elinden kaçırmayasın!” der. Akşam olur. Tekkenin meydancısı dervişi ağırlar. Derviş tekkede misafir olur. Akşam biraz dinlendikten sonra sabah yola çıkmak için hazırlanır. Tekkenin meydancısı dervişe “Yedin içtin, afiyet olsun. Anlaşılan o ki gitmeğe niyetlenmişsin. Fakat buranın bir şeyhi var. Ona bir teşekkür etmek olmaz mı!” der. Derviş burada çok fazla vakit kaybetmek istemez. Onun kafasında daha büyük şehirler ve bu şehirlerdeki büyük tekkeler vardır. Burada vakit kaybetmeyi pek istemez. Derviş, tekkenin meydancısına “Sen benim yerime teşekkür et. Ben talebimin peşindeyim. İstanbul’a gidiyorum. Beni burda eğleme!” der. Meydancı “Kendi şükrünü kendin söyle. İçtiğin suyun, yediğin ekmeğin hakkını ver. Şeyhimizden helallik dile.” der. Derviş, şeyhi nerede bulacağını söyler. Meydancı da “Tekkeden çık, sağa dön.” diyerek Geredeli Aziz’in evini tarif eder.
Derviş tekkeden çıkar. Azizin evine yollanırken yol üzerinde Hacı Halil Efendi’yle karşılaşır. Bir de bakar ki bu aziz Mekke’de kendisine “Senin mürşidim benim!” dedikten sonra birden kaybolan azizdir. Derviş o an heyecandan bayılır ve yere düşer. Ayıldıktan sonra Hacı Halil Efendi’yle iki saat kadar başbaşa kalırlar, sohbet ederler. Derviş bir müddet dergâhta kalıp şeyhinden alacağını aldıktan sonra Geredeli Aziz, kendisine izin verir ve onu başka bir şehre gönderir (Yunus Baki Koçak, Gerede’de Dinlediğim İbret Verici Hikâyeler, Ankara 2012, 42-43).
Geredeli Aziz ve Kuşlar
Gerede’de anlatıldığına göre Hacı Halil Efendi bir süre Kastamonu’da bulunmuştur. Ve bir gün Gerede’ye dönmüştür. Aşağı Tekke’ye gelince avluda kuşları gören aziz onlara doğru yürümüş, fakat kuşlar kaçışmış. Bunun üzerine mevcudatla barışıp cümle mahlukatla dost olamadığını düşünen Geredeli Aziz, tekrar Kastamonu’ya dönmüş ve burada halvet, zikir ve tefekkürler meşgul olmuştur.
Geredeli Aziz ve Bir Sarhoş
Bir gün Hacı Halil Efendi, Gerede çarşısında yürümektedir. Bir sarhoş, azizi görünce mahcup olmuş ve yanına gidip elini öpmek istemiş. Yaklaşan sarhoşa dervişler izin vermek istememişler. Bunun üzerine aziz gelen kişiye izin vermiş. O kişi azizin elini öpmüş. Geredeli Aziz, bunun üzerine “Bir gün gelir sizler onun elini öpersiniz” buyurmuş. Aradan zaman geçmiş. Bu kişi tevbe etmiş. Tasavvuf mertebelerini bir bir ve kısa zamanda tamamlamış. Bir gün aziz vefat etmiş. Azizin vefatından sonra dervişan bu kişiye büyük saygı gösterir olmuşlar.
Aşağı Tekke’de Çatı Tamirinde Yaşanan Bir Hadise
Nakledildiğine göre Hacı Halil Efendi, sigara ve benzeri şeylerin içilmesinden pek hoşlanmazmış. Bir zaman, hazretin vefatından çok sonraları tekkenin çatısında tamirat yapma gereği duyulmuş. İşçilerden biri çatının tamiri esnasında sigarasını çıkarmış ve tam yakacakken kibrit kutusunu aşağıya düşürmüş. Adam merdivenden aşağıya inmiş ve dakikalarca kibrit kutusunu aramış. Fakat bulamamış. Akşam saatlerinde malzemeleri toplarken kutuyu bulmuş. Bu hadise, hazretin bu özelliği ile ilgili görülerek Gerede’de hâlen anlatılmaktadır (Bu hadise, Abdurrahman Öztürk’ten (d. 1979, Gerede-Hacılar Köyü, Güvenlik görevlisi) 13. 12. 2019 tarihinde Gerede’de derlenmiş ve kayda geçirilmiştir. Kendisi de bunu Yusuf Şengönül hocadan duyduğunu beyan etmiştir).
Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni



 


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı